27 Aralık 2022 Salı

"Saklı Bahçeler Haritası" Biraz Depresif!

 

   Behiye ve Suad. 1961 yılından mektuplar. Bunların niye kendine yollandığını anlamayan garibim Rıdvan. İbn-i Haldun'un "Coğrafya Kaderdir" sözünü boşa çıkarırcasına paralel gelişen (6-7 Eylül olayları ve Almanya'da Yahudilere edilenlerin eşzamanlılığı ve daha niceleri) talihsizlikler, insanevladının birbirine ettiği zulümler, iç savaşlar, dış savaşlar neler neler. 

   Vakıa; öznel bir değerlendirme olsa da; fakire en çok hafakanlar bastıran NY kitabıdır. Belki UBA'nı okuduktan hemen sonra yatırsaydım rahleye böyle olmazdı ancak bir önceki kitabından sonra oldukça defresif geldi. Yazarımız finali yapmadan okura yine bir takla attırıyor (haydi takla demeyelim de) spagat açtırıyor (onu da açan bilir). Ancak son dönemde sıkça okuduğumdan, yazarımızın bu itiyadını bildiğimden, bekliyordum böyle bir kapanışı (o yüzden spagat açmadım (iyiki de)). 344 sayfalık roman biraz oyalandı bitmek için. Karşılaştırmalı tarih nedir diye merak edenler de okusalar yeridir. Nermin Yıldırım'a başlangıç yapmak için iyi bir seçim değildir. Yine de ıskalanmamalıdır (yalnız ne ahkam kestim yahu!).

22 Aralık 2022 Perşembe

"Avatar, The Way of Water" Amman Diyorum!

   Geçen hafta gitmeme karşın elim yazmaya gitmedi. Üstelik üç buutlu (eskiden böyle derlerdi) göreceğim diye 4D diye birşeyde izledim (yüzünüze su püskürten, her aksiyonda hoplayıp zıplayan, sisli sahnelerde ortama sis basan bir ortam). Üç saatin sonunda okkalı bir sorgudan çıkmışçasına "yanlarım" ağrıyordu.
   Görsellik, efektler şahane. Başka da bir şey yok. Üç saate sündürülmüş, eskisinden farklı bir fikri olmayan, senaryoda kuşak çatışmalarını&balina avcılığının vahşetini&toplumun ailenin önemini öne çıkarmaya çalışan çok zayıf bir film olmuş maalesef. 
   Bu mecrada yazdığım sinema filmi tanıtımlarından az çok bir sinema filminden neler beklediğim tahmin edilebilir. Bilimkurgunun da iptilasına mahkumum. Tüm bu çerçevede samimiyetle diyorum ki: uzak durun! 
   İzlediğim en güzel ekran koruyucusuydu, sualtı sahnelerinde "yazlık elbiseyi (dalış camiasında shorty olarak bilinir) ve 6 kilo ağırlığı takarak, en son dalış maskemle (pek küçük bir scubapro, haliyle görüş açısı çok geniş (bu eserde ürün yerleştirme bulunmaktadır)) kayalık yerlere, bereketli taşlara (bunu da agaşonu bilen bilir) dalsam" diye iç geçirdim. Ama hepsi o. 
   Frontal loblarımı çalıştırmaya yeltendiğimde ise (- Gezegeni işgale başka dünyalardan gelmiş insanlar balina avını öyle mi yapar? -Antagonistin (ne işim olur antagonistle, protogonistle, kuntagonistle?) kötü adamların ölümü, klonlamayla (üstelik upgrade olarak) imkansız ise niye bu şiddet? -Gezegenin işgalinin karşısındaki tek engel, küçük bir kabilenin şefi midir? -Telgrafın tellerine kuşlar mı konar? (kafamda deli sorular)) hep akamete uğradım.
   Kısaca: ben yandım siz yanmayın a dostlar!

20 Aralık 2022 Salı

"Happines" Çok Sert Çok.

   Yüksek puanı ve sıradışı kastı (ne işim olur kastla?) oyuncu kadrosu yüzünden oturdum başına, işler biraz sarpa sarmaya başlayınca bıraktım, ertesi gün devam ettim. Bir günde hazmedilecek bir şey değil. 
   1998 Yapımı, oyuncular ve oyunculuklar çok iyi (filipseymırhafmın gençliğinde ciddi ciddi metdeymın'ın kilo almış haliymiş yalnız!), kurgu enfes (kararan sahneler falan), senaryo gayet derin. Açılış sahnesi zaten seyirciyi cuppadanak içine çeker (Conlovitz'in o içli hali ne dokunur insana). Daha sonraysa 20.yüzyılın sonundaki amerikan rüyasına bir göz atar, mutluluk denen bulunması zor mevhumun peşine koşan insancıkların hallerini izleriz. Yalnız bu izleme seyirciyi cinayet (hem de canavarca cinayet), aldatma, hıyanet ve en kötüsü pedofiliye götürür. Tevekkeli izleme yaş sınırı 17. Kaldı ki 17 yaşında bile izlemek sarsıcı olabilir. En son şu filmde ciddi rahatsız olmuştum, Srpski Film yine en rahatsız olduğum film ama bunu da rahatlıkla ikinci sıraya koyabilirim.
   Aileyle izlemeyin, tek başına ve mutluluk konusunda kimi şeyleri sorguluyorsanız izleyin, yoksa zihnimi boşaltayım, hoş vakit geçireyim, zaman ezeyim diye izlenecek şey değildir. Bakış açınıza göre çok farklı incelikler görmeniz mümkündür. Misal: en son sahnede gelen yeniyetmemizin eyleminin sonuçlarının dağılım skalası (böyle bir tamlamayı da kullandım ya, kendimle ne kadar gurur duysam az) çok zihin açıcıdır. 

17 Aralık 2022 Cumartesi

"Phil Stutz" Ünlülerin Terapistinin Arka Bahçesi.

 Bugünlerde; ahir ömrümde hiç olmadığı kadar psikiatrist, psikolog, terapist gördüğüm ve okuduğum için, netflikste yayınlanan bu uzunca (1s48d) belgeseli de izledim. Dr. Stutz, holivutun gözde şrinklerinden biri. Conehhil'de, bir danışanı olduğu psikiatri koçu (evet bildiğiniz terapi koçudur yöntem olarak) hakkında bir belgesel yapmış. 
   Filştutz, danışanlarına küçük alıştırmalar, aletler (zihni aletler elbette) ve yöntemlerle ciddi bir ara gazı vererek ("sonunda salaha ereceksin, mutlu olacaksın" (külli yalan)) tedavide başarılar sağlamış. Keçiboynuzu tadı veren belgeselimizin aklımda kalan bölümleri oldu (bir 6 dakikası falan (hayatta, acı, belirsizlik ve durmadan çalışma kaçınılmazdır)). Ama sonunda şunu gördüm ki: söyledikleri tamamen bilişsel davranışçı terapinin anahatları, o da zaten stoa felsefesinin günümüze uyarlanmış halidir. O halde doğrudan stoaya gidin siz. Zor günlerde size daha faydalı olur.

"Unutma Dersleri" Unutmak Hem Çok Zor Hem de Çok Kolay.

 Fena sardım Nermin Yıldırım'a. Bu neşriyat kısa sürede biter dememe karşın (310 sayfa), hayatımdaki bazı dönemlerle pek benzerlikler taşıdığı için satırlarının çok çizildiği, geriye dönüş okumalarının sık yapıldığı bir roman olması hasebiyle haddinden fazla bir zaman aldı. 
   Feribe (kahramanımızın ismini daha önce hiç duymadığımı itiraf edeyim), eşini aldatır, hem de evli bir erkekle. Sonra bunun olmayacağını idrak edip ayrılırlar. Feribe, yaşadığı aşk acısını unutmak için soluğu MİM (Mazi İmha Merkezi)'de alır. Roman bu akışa ilk 10 sayfada geldiği için spoiler (ne işim olur spoilerle?) (şimdi spoilerın dilimizdeki karşılığını bulamadım, bozuntu diyeyim bari) bozuntu sürprizbozan (Eren Hanım'a bin selam!) vermiş sayılmam. 
   Aklıma derhal "Eternal Sunshine of Spotless Mind" geldi. Yazarımız da bu bariz benzerliğin farkında ki, taa en başlarda bunun farklı birşey olduğunu satır aralarına koymuş. Aman aman sarsıcı bir omurga yok akışta, lakin yazarımızın diğer kitaplarının aksine ahkam kesmeler, aforizmalar bu romanda daha fazla. Lakin bundan muzdarip oldum mu? Zinhar! Bilakis, yazılanlar çok ilgimi çekti ve üzerinde ciddi ciddi düşündüm (kukumav mod on). 
   Yıldırım'ın dili (bu romanda daha fazla) pek şımşıkırdak. Bu kez eski kelimelerden ziyade mizah biraz daha öne çıkmış. Acı acı gülümseten yerler de gani (taytın kimi zaman erkeklerin hayatını kurtarması mesela S.237). Durup durup okuduğum yerleri var. Ezcümle: tavsiye ederim.


"Asıl bencilce olan depresyondur. Bencilcedir, çünkü sahibini ve yaşadıklarını evrenin merkezine koyar. İnsan gözü, içine bakmaktan kamaşınca dışını göremiyor." (S.221)

Müzevir Aşk, Hissi kablel-vuku aşk ve aşk denemeyecek aşk tanımları pek isabetlidir (S.235)

"Vedat'la biz, sezonu bitirip sandalyelerini ters çevirmiş aile çay bahçeleri gibiydik. Onca cıvıltılı hatıradan sonra, sessizlik sezonunu açmış, sükûnete teslim olmuştuk. Birbirimize söylenecek per bir şeyimiz kalmamıştı ve bu nedenle konuşmamız gereken tatsız mevzular peyda olmuştu aramızda. Nasıl yapacağımızı bilemeyip, biraz halimiz olmadığından, biraz da güzel hatılararın hatırına erteleyip duruyorduk. Kiraz mevsimiyle birlikte sezon yine açılır diye umuyorduk. Yeniden gülüp konuşabiliriz. Ama için için biliyorduk olmayacağını. Sezon kapanmıştı ve yeniden açılmayacaktı. Son tren kalkmıştı ve peron artık boş kalacaktı. Uzun süre aynı kişinin avucunda atmaktan yorgun düşmüş bi kalp, yine o kişi için bir tur daha hızlanır mıydı?" (ne soru ama!)

"Fal da bir yol elbet ama geleceğini görmek isteyen herkes azıcık roman karıştırmalı. İnsanı bekleyen ihtimallerin işaretlendiği kutsal kitaplar onlar." (S.258)

"- Esrik ne? - Şiir yazmak için kullanılan bir kelime!" (S.262)

"Yargıladığın herşeyi yaşayabilir, yargıladığın herkese dönüşebilirdin." (S.256)

"Neticede altına sığınacak bir çatı, içine saklanacak bir çerçeve lazım herkese. Sonra orada sıkışıp nefessiz kalınca da, kaçmaya yetecek kadar cesaret." (S.305)

"Bazı şeylerin hayatınıza giriş nedeni kendileriyle ilgili değil. Onları bir işaret, başka yazıları okumak için vesile olarak görmek gerek." (S.306)

"Hiç kazanmadığım bir şeyi yitiremeyeceğimi görünce, ardından üzüleceğim bir kayıp da kalmadı. İnsan neyin ardından üzüleceğine karar verirken dikkatli olmalı." (S.308)

"Yarın ne getirecek bilmiyorum ama herşeyi doğru yapmış değil, "yaşadım" diyebilecek biri olarak ölmek istiyorum. Hayat hata yapmaktan korkmak için çok kısa. Korkmuyorum." (S.309)

"Aşk yaşadığım bile meçhuldü. Fakat kiminle ne yaptığım değildi mühim olan. Asıl hikaye, buna ihtiyaç duymuş olmamda saklıydı. İnsan ahlaka gösterdiği özenin en azından bir kısmını arzularına, kalbin ve tenin ihtiyaçlarına da göstermeliydi. Kendini terbiye ederken ruhunu öldürmemeliydi. Gün gelecek parmağımı kıpırdatamayacak kadar ihtiyarlacaktım. O vakit, prensip abidesi bir hayatım oldu diye avunmaktansa, canım ne çektiyse yaptım diye teselli bulmayı tercih edebilirdim. Her insanın yoldan çıkmaya hakkı olmalıydı hayatta. Çünkü hayatta tek bir yol yoktu. Çünkü ömür geçiyordu. Pişmanlıkmış, ukdeymiş dinlemeden, bir gün çat diye bitiyordu." (S.251)

6 Aralık 2022 Salı

"Dokunmadan" Nermin Yıldırım'dan İyi Bir Roman!

   Adalet, yalnızlığı ispanyol çeliğinden bir kılıç gibi kuşanmış. Sadece yalnızlık olsa kabullenilir belki (hoş, yalnızlığın neresini kabullenelim, kahırlı olsa da beraberlikler iyidir, insanevladı hep kendini aynalayacağı birini arıyor ömrü boyunca) Adalet kimseye dokunmuyor, dokunamıyor da. Ne en yakın arkadaşına, ne gözüyle gördüğü aleni haksızlıklara; hiç kimseye, hiç birşeye dokunamıyor. Ama niye dokunamıyor? İşte bu yaman bir soru. Adalet'in yanında Hülya var, en yakın arkadaşı. Hülya'yı ben tarif edemem, okumanız lazım. Yalnız 72. sayfada bir zıplatıyor sizi sayın Yıldırım. Arkasından bir de ciddi travma yaşatıyor ilerleyen sayfalarda, anlıyorsunuz bu yalnızlığın, dokunamamazlığın nedenlerini. Ardından Sadi Seber giriyor sahneye uzun karmaşık kirpikleriyle. Romanımız hızla bir aşk romanına evriliyor sanıyorsunuz safça. O işler o kadar kolay değil. 
   314 sayfalık roman İstanbul, İznik ve Bodrum'da okundu, bitti. Paralel okuma olmasaydı bu kadar uzamazdı kesin. Buruk bitirdim ama bunda da bir anlam var. Dokunmak için şeylere, fazla beklememeli insan. 
   Romanın dili sular seller gibi çokça da gülümseterek akıyor, yine unutulmaya teşne sözcükler pek ustalıkla kullanılıyor, yine ince yerler görülüyor. Yine, şeylere değişik açılardan bakmaya neden oluyor.
   İyi ki tavsiyelere uyup yazarımızı keşfetmişim. (Sayın Kepenek'e bin selam!) "Unutma Dersleri"'ne başlandı bile, yakında bu mecrada (edepsizce fragman veriyorum).
   Romana, hayata yakın kârilere hararetle öneririm. 

1 Aralık 2022 Perşembe

"Körlük" Saramago'nun En İyisi Denilen!

   Uzun yıllar önce okuduğum için büyük bölümünü unuttuğum Körlük'ü, Saramago'nun 100. doğumgünü yüzüsuyu hürmetine bir kez daha kıraat ettim. 336 sayfa, yine Bay Jose'ye münhasır dilbilgisi kurallarına göre yazılmış, yine beyni gıdıklıyor. 
   Adı bilinmeyen bir ülkede, bilinmeyen bir zamanda başlayan körlük salgını; ilk kurbanlar üzerinden okura aktarılıyor. Karantinaya alınan bu küçük grup, hem algılarının kökten değişimini, hem de oluşturdukları mikro toplumdaki bu değişimin sosyal yansımalarını görür. 
   Yazarımız insanlık halleri üzerinde pek iyimser değil. Kitapta anlatılanların yazılanlar gibi olduğunu düşünürseniz okur geçersiniz. Ancak görememe eyleminin neleri simgelediği üzerine kafa yorarsanız oldukça yorucu bir metinle karşı karşıyasınızdır diyebilirim. Tüm bu kurmacanın içinde bolca geçen alt metinlerde omuz üzerindeki gri/pembe kitleyi gıdıklayan trükler (ne işim olur trükle)  satır oyunları buna kezadır. 
   Körlük, iki yönlü okunabilecek bir kitap. Yıllar önce cehaletimin verdiği sonsuz mutluluk içinde iki günde okuyup bitirmiş, sonra filmi çıkınca onu da IMDb'de yazdığı gibi drama, gizem, korku filmi gibi izleyip çabucak tüketmiştim. Aradan geçen yıllarda değişmiş olacağım ki, eskisi gibi kolayca okuyamadım. Başka bir Nermin Yıldırım (o da yakında bu sayfalarda) romanıyla paralel gitti. Bundan kafam yanınca öbürüne sarıldım (onda metafor yoktu neyse). 
   Kısaca: hem gizem, drama, gerilim hem de derin olmayan felsefi, sosyolojik metin olarak okunabilir. Saramago'ya başlamak için iyi bir seçimdir.