Kim bilebilirdi ki çocukluğumda yaşadığım mahallede 53 yıl önce Osman Nuri Eralp'in evinin alt katındaki laboratuvarında hem bilimsel araştırmalar yapıp hem de tanıtımını yapacağımız fantastik (ve hatta bombastik) metni yazacağını? (böyle de girizgah olmaz olsun arakolpa!)
Kitabımızın girizgahında üç tanıtım var. İlk tanıtım, metni felsefi yönden ele almış. Felsefe ve bilim denildiğinde aklınıza gelecek önemli birtakım kişilerden yapılmış alıntılarla dolu akademik metin pek sarmaz düz okuru (Aristoteles'in "Devinmeyen devindiricileri", Giordano Bruno, J.Kepler ve diğerleri tam tekmil).
İkinci girizgahta, Ergi Hocanın biyolojik yaklaşımı ve okur dostu üslubu hem metni okuduktan önce hem de sonrasında fevkalade aydınlatıcı ve keyifli bir tanıtım olmuş.
Üçüncü girizgah ise fakirin tez danışmanı İnan Hocanın, yazarın biyografisini aktardığı bir metin.
Gelelim kitabımıza: ONE (bundan kelli yazar böyle anılacaktır), bir bilim insanı. Veteriner, bakteriyolog ve kimyager. Kimi önemli kurumların (hem de genç Cumhuriyetin ilk kurulan sağlık kurumları) müdürlüğünü yapmış, emekli olduktan sonra da evinin alt katındaki özel laboratuvarında çalışmalarını sürdürmüş. Dönemin ruhuna uygun olarak (bilimkurguda altın çağ başlamak üzeredir, insanevladı gözünü uzaya dikmiştir) güneş sistemimizdeki gezegenlerle ilgili muhayyileyi çalıştırır ve ortaya şımşıkırdak, okuması zihinlere reha bir metin çıkarır.
Yıllar önce okuduğum bir bilimsel çıkarım beni benden almıştı. Şöyle ki: (zannediyorum astronomiyle ilgilenen bir teolog) Üstad Satürn'de çok fazla kenevir ormanları olduğunu ve bunun tamamen bilimsel bir çıkarım olduğunu iddia etmişti. İddiayı ise şöyle mantık çerçevesine oturtmuş: Satürn'de çok fazla uydu vardır. Uydular gemicilere yön göstermeye yarar. Demek ki Satürn'de çok fazla gemici var. Gemicinin olduğu yerde gemi vardır, geminin olduğu yerde halat. Halat kenevirden yapılır. Öyleyse Satürn'de muazzam kenevir ormanları vardır. İşte böyle.
ONE de biraz daha bilimsel bir altyapıyla güneş sisteminin o dönemdeki bilinen gezegenlerinin (bir gezegen olan, bir çıkarılan Pluton; o zamanlar henüz bilinmiyor) hikayesini anlatmış. Ama nasıl anlatmış? Her şeyden önce okuması pek keyifli satırlar. Adeta sırıtarak okuduğum, altını üstünü çizdiğim yerler pek fazla. Meraklısı alttaki alıntıları okuyabilir.
Son not: kitabın piyasada iki baskısı var. Fakir, yaptığı araştırmalardan sonra afili bir kapağı olan değil Say Yayınlarından çıkan baskısını okudu. Kapağı afili ancak metnin yazılmadığı dönemi yansıtan baskı için ciddi çeviri hataları olduğu söyleniyor. Misal: Lamarkizm'e Marksizm demek gibi (Azılı sosyalist Nihal Atsız demek gibi bişiy). Yine de siz bilirsiniz.
MARS
Mars'ta medeniyet pek ileri gitmiştir. Akıllara aşkınlık veren makineler icat edilmiştir. Her şey makinelerin yardımıyla meydana getirilmektedir. İnsanlar aklen pek yüksek bir mertebeye çıkmışlardır. O derece ki bedenin organları, makinelerin çalışmasından geri kalmış, fikren olan aralıksız çalışmalar neticesi beyin büyümüş ve gelişmiş ve evrimleşmiş beden organları küçülerek körelmiştir. Bu sebep ile oranın akıllı canlı yaratıkları hayat şartlarının değişimleri oranında değişmiş.
JÜPİTER EBEDİ DONANMA ALEMİDİR (JÜPİTER GECELERİ)
Geceleri yok mu? Ne demeli? İşte gecelerine doyum olmaz.....Göğün her tarafından ay doğmuş, ne şairane manzaralar. .. Bu sebep ile Jüpiter'de geceleri mehtap ne kadar da sefa veren olur. Semadan mavi, sarı ışıklar, nurlar yağar. Ortalık renk renk ışıklara, parıltılara boğulur, sanki zemin rengarenk ipeklerle işlenmiş bir örtü ile örtülür, ruhu hayallere sevk eder. ... Her gece böyle mehtaplar, rengarenk ışıklar. Neşe dolu bir gece, her gece donanma var, Jüpiter ebedi donanma alemidir. (şimdi içinden "bir gece gitsek" diye bir düşünce geçti)