Yakınlarda "Contratiempo"yu izledik ve çarpıldık ya. Hemmen Bay Yönetmenin daha önceki işini de izledik. O da iyi eleştiriler almış bir pelikula.
Alex'in kalp krizinden ölen karısı Mayka'nın cesedi (çok çekici bir cins-i latif, lakin yaşı Alex'ten hayli fazla, bir de şık olmayan şakalar yapıyor), morgdan çalınır. Komiser Pena olayı ele alır. Olaylar gelişir.
Baştan sona (gecenin yarısı başlayıp, sabah bitiyor filmimizin kurgusu) izleyicide bir "ne olacak ?" sorusu. Bir merak. Hiç bitmiyor. Filmin ortalarında "ya bu paralel öykünün ne gereği vardı burada ?" sorusunu sordum sevdiceğime. Sormaz olaydım. Çok gereği varmış.
Tanınmamış oyuncular, az bütçe ile iyi film nasıl çekilir görmek istiyorsanız, sizi şöyle alalım.
Gelelim tek eleştirime : yazıda bahsedilen iki filmi yakın tarihler içinde izlemeyiniz. Araya en azından bir kaç ay koymakta fayda var. Nedir : önden hünkarbeğendiyi lüpletip ardından alinazik taam etmeye benzer. İkisinin de (iyi yapıldıklarında asla reddedilemez yemek kategorisindedirler) ayrı ayrı tatları mükemmeldir ama ardarda tüketilirse mide fesadı yapar ve temel notaları aynıdır (patlıcan). Bu iki film de, konuları her ne kadar benzemese de anafikirleri bakımından ciddi bir benzerlik (hatta aynılık) taşıyor. Güzel bir atalar sözümüz vardır : "eden, bulur". Filmimizin omurgası budur. Sağlam bir omurga. Ama ardarda aynı duyguyu yaşatması ifrata benzer bir sinemasal (ne güzel buldum bu kelimeyi !) haz yaşatır (bu da oksimoron oldu). Neyse; arakolpa uzatmadan çekilir.