Serinin ilk iki filmini izlemiş ve beğenmiş biri olarak, üçüncü (ama kronolojik olarak aslında birinci) filmi de es geçmeden hemen biletimizi alıp koltuğumuza kurulduk. O da nesi! Bu son filmi de aynı yönetmen yönetmiş olduğu halde gereksizce uzun (2s11d), senaryonun aksadığı, karakterlerin altlarının boşlukta kaldığı, izleyicinin ara sıra esnediği kof bir filmle karşılaştım.
Evet, daha önceki kordelalarda gördüğümüz organizasyonun ortaya çıkışı güzelce anlatılıyor ama nedendir bilmem, onlarda aldığım izleme hazzını ve beni gülümseten anları bunda bulamadım. Neticede; üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk Dük Oxford'un da söylediği gibi "cesaretle değil, çalarak, çırparak, hile, desise" ile oluşturulmuş (bunu itiraf etmelerine de şaşmadım değil!). "Gentle man" demek o zamanlar ölüm sebebiymiş, şimdiki gibi bir olumlama ifadesi değil.
Ayrıca mavi kanlı kahramanlarımızın (olayın geçtiği 1910'lu yılların sonu gözönüne alındığında normal gelen ama şimdi gözü tırmalayan) sömürgelerine ve başka renkten insanlara yaklaşımı (Ben olsam Cimonhonsu'nun yerine bu rolü kabul etmezdim (öyle "Nemsahip" demeler falan yakışıyor mu senin etkileyici büstüne Cimon?)) kanıma dokundu.
Anlaşılan holivut bu senaryoda ekmek gördü ki; aynı yönetmenle anlaşıp bunun pek çok versiyonunu da çekecek gibi geliyor fakire. Umarım böyle alelacele çekilmez de, ideolojisine karşı olsak da güzel vakit geçirmek adına keyifle izleyebiliriz.