Bayan Anderson'un sevgili oğlu Bay Wes'in hastasıyız ! Kanlı canlı yaptığı filmler kadar stop-motion çektiği canlandırma filmleri de candır (Bkz.Fantastic Mr.Fox) Bu da öyle...
Durduk yerde çıkarılan uyduruk bir hastalık yüzünden bir şehrin adaya hapsettiği tüm köpekler içinde, köpeğinin peşine düşen oniki yaşındaki Atari'nin hikayesi. Atari başrolde değil aslında (konuştukları anlaşılmıyor). Köpekler başrolde.
Berlin'de Gümüşayı almışlığı, IMDB'de 17.000 kişiden 8.2 puanı var. Bunlar hep sübjektif değerlendirmeler tabiy ki. Fakir hissettiklerine bakar.
Bay Anderson'ın filmlerinin görsel ve duyusal olarak ayrı bir parmak izi vardır. İzleyici, ilk beş dakikadan itibaren (eğer iyi bir sinefilse) "hımm bu bir vesendırsın filmidir" der. Sekanslarda, kurguda, renklerde ve elbette senaryoda yönetmenin kimliği apaşikardır. Bir yandan filmi izlersiniz, üst benlik şöyle bir rahatlar (oh ! herşeyi yönetmen yapmaktadır), altbenlik renklere, simetriye dalar, film biter yazılar çıkar, mutlusunuzdur. Sonra düşünme safhası belirir (sadece rahatsız bünyeler için (bkz.bendeniz)). Şurada ne demek istedi acaba ? Oradaki karakter kimi simgeliyordu ? vs.vs. (arakolpa'da sorular bitmez).
Bu filmde de kâh gülüyoruz (çokça) kah gözlerimiz buğulanıyor (ancak köpek sahipleri ulaşabilir bu hissiyata). Üzerinde çok (pek çok) emek var. O sahnelere ulaşmak ciddi bir sabır ve feraset gerektiriyor. Seslendirme şükela (sıkarletyohansın da var, yokoono da (hiç hazzetmem kendilerinden)). Müzikler, kurgu, senaryo çizgi üstü (dış mihraklara pek güldüm).
İlginç günler yaşıyoruz. Beyin resetlenmeye (ne işim olur resetlenmeyle !) sıfırlanmaya ihtiyaç duyuyor. O yüzden gittim, gördüm, sıfırlandım. Size de öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder