30 Ekim 2016 Pazar

"Aslan Asker Şvayk" Eskimez !...

   Dile kolay, otuz küsur yıl önce okumuşum Şvayk'ı. O zaman tabi "gençlik başımda duman". Kim çevirmiş, hangi yayınevi basmış hiç hatırlamıyorum. Hatırladığım : kitap iki ciltti ben birincisini sahaftan tesadüfen almış, yutarcasına okumuş sonra Beyazıt çınaraltında (o zaman kitap satılıyordu oralarda (bildiğiniz okumalık kitap) bakmayın son yıllarda ders kitapları, kırtasiye, ıvır zıvır satıldığına (acaba Hüseyin Avni Dede hala tezgah açıyor mudur orada?)) fellik fellik ikinci ciltini aramıştım. Bulunca da bayram edip onu da bir hamlede bitirmiş, olmadığı halde üçüncü cildi aramıştım bir süre (cahiliz o zaman (en azından şimdikinden daha cahiliz)).
Heykel, Şvayk'ın
   Şvayk, kendi halinde, sokak köpeklerini cins köpek olarak satan (!), romatizmalı, düz bir insanken I.Dünya Savaşı çıkar. Şvayk; Aslan Asker Şvayk olur. Konu budur. Ama konu başkadır. Nedir : Bayan Haşek'in derbeder oğlu (neden derbeder ? bakın bakalım biyografisine, sonra da Şvayk'la olan benzerliklerinin üstüne kafa yorun (yetmezse çağdaşı ve hemşehrisi Kafka ile nerelerde ayrıştıklarını irdeleyin)) Yaroşlav; altı cilt olarak tamamlamayı planlayıp elde olmayan nedenler (çünkü dördüncü ciltte tüberkülozdan ölmüştür) yüzünden dört cilt olarak yazabildiği bu satirik eserde, devlete, bürokrasiye, kırtasiyeye, düzene, kubur suratlılara, memur zihniyetine keyifli keyifli giydirmektedir. 
  Fakir 28 sene üniforma giydi (şimdi düşünüyorum : ne akla giydi ?). Kitaptaki tiplemelerin birçoğunun kanlı canlı insan formlarını gerçekten tanıdı (var yani böyleleri). Acaba ondan mı bu kadar çok sevmem. Ama hayır, kitabı okuyan ne kadar tanıdığım varsa (hiçbiri de asker değil), çok sevmişler. Hımmm bunun başka bir nedeni olması gerek. 
   Acizane fikrim, Şvayk'ın tatlı tatlı dalga geçtiği, inceden giydirdiği tüm kavramların; yaşamımızda pek acı bir şekilde zuhur etmesi. Haliyle; kıl kaptığımız, huylandığımız, gıcık olduğumuz, sevmediğimiz (ve fakat illa ki yokolmayan, yokedilebilemez !) değerlerin (üstelik de geri zekalı olduğunu alenen beyan eden) Şvayk tarafından şımşıkırdak giydirilmesi hoşumuza gidiyor. 
   Kitap uzun. İlk ikiyüz sayfadan sonrası bir takım kendini tekrarlara giriyor (Şvayk'ın her vakaya bir anı eklemesi kimilerini sıkabilir). Kurgu pek yavaş ilerliyor. Ama Yozeflada'nın çizimleri ve Celal Üster'in pırıl pırıl tercümesi (ki burada kendisini canı gönülden alkışlıyorum, çok iyi iş çıkarmış (kendisinin yazdığı önsözü de pas geçmemeli (bu arada Haşek'in ikinci ciltten önceki önsöz de muhakkak okunmalı ve Can Yücel'in mahkemede hakime söylediği "Hakim Bey ! bizde g.te, g.t derler." veciz sözünü hatırlamak farzdır) Manallahım parantezlerde rekora gidiyorum ve hangisini kapatacağım bilemiyorum (dur şöyle yapayım))))))) kitabımızı sular seller gibi havalandırıyor. 
   Gençken okuyup katıla katıla gülmüş iken, yarım asırı devirdikten sonra acı acı gülüyor insan. Ama olsun, gülüyor neticede. Okuyun, gülerken beni hatırlarsınız.
Haşek'in biyografisini atlamayın, romanları gibi yaşamış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder