Serkan Keskin'in bir ropörtajından yola çıkarak başladım. Oyuna uyarlamaya çalışıyorlarmış (zor!). İnsan hayatta ukala dümbeleği olmamalı. Fakirde biraz dümbeleklik var. Diyordum "tüm iyi romanları bitirdim" (eski şevkle okuduğum metinler pek azaldı zirâ (zirâ!)). B.k bitirdin!
Üçlemenin ilk kitabı "Büyük Defter" beni olduğum yere mıhladı. 1 günde bitirdim (ki seyir de yapıyordum bu esnada). 2nci kitapta ("Kanıt") tempo biraz yavaşladı, üçüncüsünde ("Üçüncü Yalan") iyiden yavaşladı (nitekim biter bitmez bir kere daha okundu (işler karışıyor çünkü)).
Savaştaki bir kentten kaçırılan ikizler, anneannelerine emanet ediliyor (neneye cadı diyolla yaşadığı küçük kentte (haksız da değiller)). İkizler yaşayakalmaya çalışıyorlar. Yıllar geçiyor. Lanthimos'un "Kyodontas"ını da çağrıştırdı, Kosinski'nin "Boyalı Kuş"unu da. Ama hepsinden farklı bir şeydi. Yazarımızın yaşamı, yazdıklarıyla bazı benzer tarihi süreçlerde ilerlemiş. Umarım yazdıklarında otobiyografik unsurlar yoktur (öyleyse fena!). Bugüne kadar nasıl okumamışım bilmem. Şiddetle (ne işim olur şiddetle!) hararetle öneririm. Tek ikazım: belli bir yaşın altındaki kârilerin uzak durması olabilir (içinde ensest, pedofili ve sıradanlaşan (ama çok aşırı) bir şiddet var).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder