Daniel Mantovani, Nobel alırken smokin giymeyi ve kralın önünde eğilmeyi reddeden, dünyaca ünlü bir yazar. Dünyanın her yerinden (pek de itibarlı yerler) aldığı pek çok daveti reddediyor, beş yıldır da tek satır yazmıyor. Derken 40 yıl önce terkettiği ve satırlarının ilhamının olduğu kasaba, Salas'tan saygın vatandaş ödülü verilmek üzere bir davet alıyor. Kabul ettiği bu davet hayatında bir takım değişikliklere ve kuntastik tespitlere yol açacaktır.
İki saate yakın filmin (1s58d) nasıl geçip gittiğini anlamadım. IMDB'de komedi/drama olarak nitelendirilmiş. Naçizane fikrim : film komedi olarak çekilmemiş ancak komik. İzleyiciyi güldürmek için yapılmamış ama (bilenlere) öyle acaip garaip gelecek diyaloglar, tespitler var ki gülümsememek imkansız. (belediye başkanının bekleme odasındaki fısfısa pek kıkırdadım) Ayrıca sinemaya olduğu kadar kitaplara da düşkünseniz okuma yazma konusunda ciddi faydalar kazanabilirsiniz.
Eğer ki hep kasabada yahut kentte yaşamışsanız filmi değerlendirmeniz oldukça güç. Ancak bu iki yerleşimde de yaşamış sinefiller, filmimizin hakettiği değeri verebileceklerdir. Fakir her iki yerde de çokça yaşadı, ruhunu tattı, farklarını hissetti. Şunu söyleyebilirim : Yaradan kişiyi kasabaya düşürmesin ! Orada yaşar ve (pek sakınmak lazım) kendinizi kasaba çevrimine dahil ederseniz hayatınız cehenneme döner !
Yıllar önce bir iktisatçı dostum şu değerlendirmeyi yapmıştı : "köyde insan doğanın içindedir, pastoraldir, fiziksel olarak çalışır, geliri yaşamaya ancak yeter, kendi çevrimi içinde mutludur. Kentte insan doğadan izoledir ancak kazandığı parayı harcayacak ince zevkler bulabilir (operalar, baleler, kibar restoranlar, sergiler, sanat seviciliği vs.) ve bu çevrimden mutlu olabilir (günümüzde kentler "büyük kasaba" olduğundan bu seçenek zayıflıyor). Kasabada ise gelen kazancı harcayacak/değerlendirebilecek rafine bir seçenek yoktur. İnsanlar da birbirini kollayarak, kuyusunu kazarak (bkz.filmde feci halde Ayhan Sicimoğlu'na benzeyen müzevir doktor), gıybete dalarak hayatlarını tüketir." Çoğuna katılıyorum (bu konuda harlanacak geyik en az bir geceyi ve bir litre müskiratı yer).
Hülasa ("traşın kısa süreni makbûldür" ilkesi uyarınca); kaçırmamanızı öneririm.
Eğer ki hep kasabada yahut kentte yaşamışsanız filmi değerlendirmeniz oldukça güç. Ancak bu iki yerleşimde de yaşamış sinefiller, filmimizin hakettiği değeri verebileceklerdir. Fakir her iki yerde de çokça yaşadı, ruhunu tattı, farklarını hissetti. Şunu söyleyebilirim : Yaradan kişiyi kasabaya düşürmesin ! Orada yaşar ve (pek sakınmak lazım) kendinizi kasaba çevrimine dahil ederseniz hayatınız cehenneme döner !
Yıllar önce bir iktisatçı dostum şu değerlendirmeyi yapmıştı : "köyde insan doğanın içindedir, pastoraldir, fiziksel olarak çalışır, geliri yaşamaya ancak yeter, kendi çevrimi içinde mutludur. Kentte insan doğadan izoledir ancak kazandığı parayı harcayacak ince zevkler bulabilir (operalar, baleler, kibar restoranlar, sergiler, sanat seviciliği vs.) ve bu çevrimden mutlu olabilir (günümüzde kentler "büyük kasaba" olduğundan bu seçenek zayıflıyor). Kasabada ise gelen kazancı harcayacak/değerlendirebilecek rafine bir seçenek yoktur. İnsanlar da birbirini kollayarak, kuyusunu kazarak (bkz.filmde feci halde Ayhan Sicimoğlu'na benzeyen müzevir doktor), gıybete dalarak hayatlarını tüketir." Çoğuna katılıyorum (bu konuda harlanacak geyik en az bir geceyi ve bir litre müskiratı yer).
Hülasa ("traşın kısa süreni makbûldür" ilkesi uyarınca); kaçırmamanızı öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder