Sizi bilmiyorum ama ben Çakpalahniuk okurken hep aynı hisse kapılıyorum. Acıtıcı bir gerçeklik, kaptırıp koyuverme içgüdüsü (varsa öyle bir şey), "bitsin bu dünya!" hissiyatı (bu var kesin), kötümserlik ve beraberinde diğer sayfayı çevirmek için güçlü bir istek.
Bir ara ardı ardına okuduğum kitaplarında, çoklukla kendini tekrar etme emareleri yaşadığımdan (hep modern zamanlar eleştirisi (haksız da değil ama!)) ara vermiştim. Tıkanma ile başladım. "Du bakalım bu sefer nereden girecek ?" diye.
Victor Mancini, İsa'nın oğlu, seksomanyak, kaybedenin ileri gideni (ama her ay anneciğinin bakım merkezi giderlerini (az da değil 3 teklik) karşılamak için bin türlü takla atıyor falan), örselenmiş bir çocukluk (ama bu onun tüm hikayesi değil), maymunlar, közlenmiş kestaneler, boyunduruklar ve daha neler. Acaip bir uyuşturucu gibi, hoşlanmasanız da sonuna doğru doludizgin ilerleyen bir akış. İki gece okumasında bitti.
Söyleyecek pek fazla bir şey yok. Uzun bir süredir aşağıdaki yazarın kitaplarını okumadıysanız (çok da çirkin bir fotografisini koydum) okunur. Ama dinlenmek ve kafa dağıtmak için okunacak kitap değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder