Zamansız kitaplar olduğu gibi böyle zamansız filmler de var. 1957'de çevrilmiş, aradan geçmiş 61 yıl (geçen yüzyılın ortasından bu yüzyılın başlarına). Sinefil bir arkadaşımın önerisi üzerine izledim (Muhterem Zucchero'ya selamlar !). Kendi yaptığım kahveli likör (yanına süt ve buz koyunca bu sıcaklarda şükela oluyor) ile başladım. İkinci yarıda malt viskiye döndüm. Nedir : ağır filmdir. Bitince bahar sakaları gibi şımşıkırdak olmaz, kukumav kuşu gibi düşünür kalırsınız.
Kübrik'in senede bir film çektiği yıllar. Bundan sonra üç yıl ara verip Sparctacus'a girişecektir (yine başrolde Körkdaglıs (ömrü uzun olsun diyeceğim ama zaten 101 yaşında)). Renkli olsa bu kadar güzel olmazdı. I.Dünya savaşının (ki biteviye uzun (yıllarca süren) siper savaşları ile ünlüdür, ölenlerin sayısı II.Dünya savaşından çok daha fazladır) gri, kasvetli siper içini çok daha iyi yansıtmış. Müzikler, kadrajlar, mekanlar, kostümler (ki günümüzde çevrilmeye çalışılan savaş filmlerinin kostümlerine toz attırır (o eprimiş kumaşlar, o didik didik postallar)), müzikler, çekim açıları, yakın-uzak planlar, diyaloglar, oyunculuk (bazı sahnelerde Körkdaglısı öpesiniz gelir), velhasıl filmin tümü Kübrik titizliğindedir.
Filmde hemen hemen hiç kadın olmamasına (en sonda görülen hanımefendi daha sonra yönetmen beyin eşi olacaktır.), oyuncuların alayının üniforma ile rol kesmelerine karşın savaş filmi değil, savaş karşıtı filmdir. Geniş açı objektifle bakıldığında sadece savaşa değil tüm yozlaşmış muktedirlere karşıdır. Lakin Bayan Zucchero'nun dediği gibi "Filler tepişmekte, çimenler ezilmektedir". Bu üzücü çıkarıma karşın ümitsizliğe kapılmak gerekir mi ? Zinhar! Velhasıl : görülmesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder