Oksimoron bir kapak tasarımı vardır. Hem "diktatör" olarak nitelendirecek hem de böyle son derece insancıl bir fotografisini koyacaksınız (diktatör olsun, olmasın hangi ülke liderinin böyle samimi ve insancıl bir fotosu var ?). Olsun, kapağı geçip içeridekilere odaklanalım.
150 sayfa, iki gecede uyuma öncesi okumalarda bitti. Maksimum üç saat.
Bir yıldır "Bilim Tarihi" konusunda yüksek lisans derslerine katılıyorum. Bir yılı aşkın bir süredir Popper'ın "eleştirel akılcılık" modelini anlamaya çalışıyorum. Detaylarda boğulup, büyük resmi ıskalamışım. Bay Şengör, verdiği bir kaç örnek ve tarihi olay ile şıpınişi modeli akpak etti. İlk bölümü okurken "ahaaa, ovvv, vıyy" nidalarıyla "eleştirel akılcılığı" ve Atatürk'ün bunu nasıl hayata geçirdiğini anladım.
Sizi bilmem, ben Atamı çok seviyorum. Hataları, yalnızlığı, zaafları ile çok seviyorum. Nutuk'u bir kaç kez okudum. Hakkında yazılan (hamaset dışı (bak hamaseti hiç sevmem)) biyografileri de okudum. Fikir sahibi olabilmek için bilgi edindim. Sonunda akıl terazimin her iki kefesine de konulacak bilgi sahibi oldum. Kefenin olumlu yönü hep ağır bastı. Bundan ötürü (Hüseyin Badem'e selam !), Atama "diktatör" yakıştırması yapılan bir kitap okumaya başlarken olumsuz önyargılarla oturdum başına.
Prof.Şengör ise aklımda : asker yalakası ("emret komutanım !"), solcu düşmanı ("- deniz ve mahir eşkiyaydı"), cunta yandaşı ("- dışkı yedirmek işkence değil. ben bal gibi yerim.") olarak yer etmiş (kendisinin ciddi PR sorunları var). Yalnız okul icabı izlediğim Teke Tek programında İlber Hoca (o da pili bitmek üzere olan pilli bebekler gibi konuşuyor (saygım sonsuz başka)) ile yaptığı söyleşilerde, bilgisinin enginliği ile ezberimi bozmuştur. Şimdi "diktatör" falan yazınca, önyargı pik yaptı tabi.
Kitap ilk bölümünde "diktatör" ve yöntem üzerindeki tespitleriyle, önyargılarımı çürütmeye başladı. Zaten ilk bölüm, askeri okulda verilen bir seminerde verilen konuşmanın dikte edilmiş haliymiş. Sonrasında ise Atatürk'ün tüm hayatında uyguladığı yöntemin açıklamasıyla geçiyor. Satır aralarında Bay Şengör'ün, toplumsal hayat, ahlak ve din gibi konulardaki ilginç tespitleriyle de hemhal oluyoruz. Yazarın tespitleri langadank. Seri olarak üretilen ilk otomobillerin şanzıman sistemi gibi : 2 ileri 1 geri (ama geri vites kullanılmıyor). Misal : din konusunda altını çizdiğim bir paragraf "Bu yaratan bu kadar güçlüyse niçin bir elçi kullanıyor ? Hepimize tek tek söylesin rahat edelim.". Kabul edelim ki bu coğrafyada bu cümleyi kurmak sağlam testis gerektirir. Buna benzer çok tespit var. Kimileri dincileri kızdırır, kimileri solcuları, kimileri liberalleri kızdırır, kimileri marksistleri. Herkesi kızdırabilen bir neşriyat (ben kızmadım başka (bunlardan hiçbiri değilim (yahut hepsinden az birazım))).
Diktatörlük konusunu ise ulusu, milleti doğru yola gitmeye "ikna eden" bir rol üstlenmiş olmasıyla açıklıyor. Yüzyıllardır cehaletin verdiği mutlulukla yokolmaya yakın bir toplumu; "demokrat olacaksınız, aklınızı kullanacaksınız, çağı yakalayacaksınız, modernleşecek yahut yok olacaksınız" diye "ikna ediyor".
Kurtuluş Savaşı ve daha önemlisi, sonraki dönemi Celal Hoca'nın ilginç perspektifinden okumak, şimdiye kadar bildiklerinizi bir kez daha gözden geçirmenizi sağlayacaktır. Okurken çok keyif aldım, bir kaç kez daha okurum.
Yakın durun.
Diktatörlük konusunu ise ulusu, milleti doğru yola gitmeye "ikna eden" bir rol üstlenmiş olmasıyla açıklıyor. Yüzyıllardır cehaletin verdiği mutlulukla yokolmaya yakın bir toplumu; "demokrat olacaksınız, aklınızı kullanacaksınız, çağı yakalayacaksınız, modernleşecek yahut yok olacaksınız" diye "ikna ediyor".
Kurtuluş Savaşı ve daha önemlisi, sonraki dönemi Celal Hoca'nın ilginç perspektifinden okumak, şimdiye kadar bildiklerinizi bir kez daha gözden geçirmenizi sağlayacaktır. Okurken çok keyif aldım, bir kaç kez daha okurum.
Yakın durun.
Kitaptan Alıntılar :
"Fakat paradoksal bir şekilde bunu yapabilmek için kendisi de bir dayatmada bulunmak zorunda. "Yanlışın üzerinde ısrar etmenize izin vermeyeceğim" diyor. Peki, yanlış olduğunu nereden biliyor ? Sırf o değil ki, aklı başında herkes biliyor bunu. Yani, Kızıldeniz'in bir asa ile yarılmadığını, Nuh Tufanı'nın olmadığını, Adem ile Havva'nın rüzgar eserek, çamurdan yaratılmadığını vs. herkes biliyor. Atatürk şunu söyleyor : "Bu hurafelerin üzerine bir toplum bina edemeyiz. Sen buna inanmak istiyorsan inanabilirsin, ama bunu dayatmana müsaade etmeyeceğim. Sizin dayatmanızdır ki; toplumu felakete götürdü, çürüttü, yok etti. Ben bu çökmüş toplumun çocuğuyum, yeni nesillerin bu felakete doğmasına müsaade etmeyeceğim."
"En iyiler üniversite okumalıdır."
"Bizim partinin doktrini yoktur. Çünkü doktrin bir hareketi dondurur." (bu çok önemli !)
Ayrıca kitabın sonuna doğru Bay Şengör'ün Atatürk'ün yabancılar üzerindeki etkisini anlattığı bir kaç anısı çok etkileyici.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder