Birand Hoca, bitki sosyolojicisi. 1968 yılında yayımlamış kitabı. Sonra 1997'de TÜBİTAK bir kez daha yayımlamış. 2014'de de İş Bankası güzel bir iş yapıp, özenli bir baskı ile bir kez daha yayımlamış. Birincisi tükenmiş, ikinci baskı piyasada. Telif hakkı gelirleri TEV'de. (bunun için bile alınabilir)
O yıllarda bakir bir tepe olan Dikmen'de yaşlı, bir başına kalmış bir alıç ağacı ile Hocanın sohbetleri var kitapta. Sohbetler derin. Kimi sohbetler, botanikçileri ilgilendirirken çoğu çevresine meraklı kâriye hitap ediyor. Kitabın ilk bölümleri; bitkilerin, dünyanın oluşumundan günümüze bir hikayesini cem ediyor (ki okumalara sezadır). Orta bölümlerden itibaren daha spesifik mevzulara (bir eski bir yeni kelime verip, okuyanın eksenini bozmak (ağlak hocalara benzedik)) giriş yapıyoruz. Bu bölümlerde Anadolu'nun ekseri nebat habitatını (yine ağlak hoca taktiği (geliştiriyorum kendimi bu işte)) okuyoruz. Bu bölümler, işi gücü bitki olmayan okuru sıkabilir ama arada Ksenofon'un "binlerin yürüyüşü"nde nasıl soyup soğana çevrildiklerini (delibal marifetiyle), atın ehlileştirilmesini ve daha pek çok meraklı hikayeyi cımbızlayabilirsiniz.
Dil ve üslup o kadar akıcı ki. Kullanılan kadim kelimeler güncellenmese bile sular seller gibi akıp gidiyor. Adige Hocam, dünü, o günü ve bu günü çok iyi öngörmüş. 1972'de göçüp gitmese eminim bu gün içinde bulunduğumuz ahvalden ziyadesiyle müteessir olurdu (kitaptaki gibi yazmaya başladım şuursuzca !).
Ziraat Mühendisleri mecburiyet bâbında okumalı. Çevreye, bitkiye, böceğe meraklı tayfa da aynı şekilde. Bibliyofil ve mütecessis kâriye okumak ihtiyaridir ama bence insan ve bitkinin rabıtasını, insanoğlunun tabiata irtikabını gözlemlemek için onlara da salık verilir.
Ben olsam, kısaltılmış baskısını ortaokullarda ders kitabı yapardım. Benim hayatımı bir nebze değiştirdi, sabi/sübyana da belki bir etki yapar ve geleceğe birazcık daha fazla ümitle bakabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder