Bahattin Baysal, üniversitelerimizde altmış (60) yıl kadar hoca olarak çalışmış. Epistemik cemaatin popüler isimleri ile çeşitli rabıtaları olmuş. Kimi iyi, kimi kötü.
Kendine göre bir hayat ve iş disiplini var. Bu uzun (uzuuun) sürede pek çok sürece tanıklık etmiş. Üniversiteler kurulmuş, bölümler kapanmış, ihanetler, çekişmeler, ahde vefalar, ikilikler yaşanmış, darbeler, muhtıralar olmuş, ve altmış yıl gelmiş geçmiş !
Bay Baysal, yaşadıklarını kitap haline getirmiş. Oktay Sinanoğlu, Cahit Arf, Erdal İnönü, Kemal Kurdaş, Turhan Feyzioğlu (bütün bu isimlerin Prof. titri vardır haa) ve daha pek çok isimle (bu saydıklarım bilimsel olanlar, bir de politik olanları var. Onlar ayrı bir fasıla) çeşitli (iyi/kötü) olaylar görmüş, geçirmiş. Hepsi hakkında tafsilat gani.
Kurumlar hakkında da yaşadıkları var kitapta. ODTÜ, İTÜ, TÜBİTAK, MAM gibi bilim tarihimizde önemli yer tutan kurumların, kuruluş aşamasından kriz dönemlerine bir çok önemli olayı okumak mümkün.
Her konuda ihtisaslaşmış kişilerde gözlemlediğim bir olgu var. Bu olgu, ihtisas ne kadar farklı olursa olsun değişmiyor. Üç yıldızlı bir şefte de, dalında önemli bir bilim insanında da, üslubunu mükemmelleştirmiş bir solistte de, en tepelerdeki bürokratta da, eserleri hep ödül alan bir ressamda da (örnekler bu kadar çünkü bu örneklerin hepsi hayat dağarcığımda var) hep aynı emare : ego yükselmesi ve dalındakileri çekememe.
Misal : idolleştirdiğiniz bir balıkçı var (bu tercih meşrebe göre sanatçı, akademisyen, işadamı olabilir, herkes olabilir). Süper balıklar tutuyor. "karagözler, dülgerler" Ama abinin bir çevresi var. Girmek kolay değil. Vakit ve emek harcıyor çevreye duhül ediyorsunuz. Ama o da ne ! Bu çevre hiç de gözünüzde canlandırdığınız gibi değil. Süper balıkçı abinin çevresinde ayak oyunları, bizans oyunları, ali cengiz oyunları var. Şakşakçılar, yancılar, entrikacılardan geçilmiyor. Süperabi de bir alem. Taşların yerini söylemiyor bir türlü, ekibi dolaştırıyor dolaştırıyor mırmır, sarpa, ısparoz yakalıyor. Tek başına çıktığında diziyor oltaya lüferleri, karagözleri.
Yaa işte böyle.
Bu örneğin akademik çevrede olanını gözünüzde canlandırın ve kitabı bir kez de bu bakış açısıyla okuyun. Eminim çok dersler alacaksınız.
Ama ODTÜ, İTÜ, TÜBİTAK gibi kurumlarla rabıtanız varsa, ülkenin ilginç bir altmış yılını akademik bakış açısıyla yorumlamak istiyorsanız, yine bulun okuyun. Bilginiz artar, fikriniz gelişir.
Misal : idolleştirdiğiniz bir balıkçı var (bu tercih meşrebe göre sanatçı, akademisyen, işadamı olabilir, herkes olabilir). Süper balıklar tutuyor. "karagözler, dülgerler" Ama abinin bir çevresi var. Girmek kolay değil. Vakit ve emek harcıyor çevreye duhül ediyorsunuz. Ama o da ne ! Bu çevre hiç de gözünüzde canlandırdığınız gibi değil. Süper balıkçı abinin çevresinde ayak oyunları, bizans oyunları, ali cengiz oyunları var. Şakşakçılar, yancılar, entrikacılardan geçilmiyor. Süperabi de bir alem. Taşların yerini söylemiyor bir türlü, ekibi dolaştırıyor dolaştırıyor mırmır, sarpa, ısparoz yakalıyor. Tek başına çıktığında diziyor oltaya lüferleri, karagözleri.
Yaa işte böyle.
Bu örneğin akademik çevrede olanını gözünüzde canlandırın ve kitabı bir kez de bu bakış açısıyla okuyun. Eminim çok dersler alacaksınız.
Ama ODTÜ, İTÜ, TÜBİTAK gibi kurumlarla rabıtanız varsa, ülkenin ilginç bir altmış yılını akademik bakış açısıyla yorumlamak istiyorsanız, yine bulun okuyun. Bilginiz artar, fikriniz gelişir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder