Uykusuz'da Vedat Özdemiroğlu'nun yazısında farketmeseydim, es geçecektim. Baktım, arka kapağı da Ferhan Bey yazmış. Kayıtsız kalamadım, aldım okudum.
Pattadanak başlıyor "Daha çocuğum. Neyin ne olduğundan haberim yok." diye, fasılasız ikazsız ayrımsız coşa coşa ilerliyor. "Ferhangi Dili ve Edebiyatı"nda okuduğunu itiraf eden Münferit'in hayatındaki bazı bölümleri, ineçıka, düşekalka, yalpalaya hoppalaya okuyoruz. Konu yok. Hayattan bölümler var. Münferit, hayatının bir bölümünde belboylamış (bu fiili Bay Şensoy'dan apartmış bulunmaktayım) ve bunu kaleme almıştır.
Mazrufsuz bir zarf. Ama ne zarf. Ferhan Bey'in külliyatını bitirip, "yenisi ne zaman çıkar acep"çi tayfanın (var böyle bir tayfa) dişinin kovuğunu iştigal eder bir zarf. Bayan Gültekin'in sevgili oğlu Efe, Ferhan Bey'in üslubunu, eski bir eldiveni giyercesine kendine yakıştırmış ve dilimize taklalar attırmış.
Mazrufsuz demeyelim kitaba, başımız ağrır. Memleketimden pek müstesna insan manzaraları, otelciliğin kendine has jargonu ve çalışma şartları, ismi zikredilmemekle birlikte kolaycacık aydığımız ünlülerin "kişiye özel" halleri, sivisotelin personel politikası gibi konuları; yazarımızın gözünden ve şenlikli dilinden inceliyoruz.
Kusuru var. Çabucak bitiyor. Yazar kusuruma bakmasın, tuvaletteki çamaşır makinesinin üzerine koydum. Üç günde bitti, sadece o mekanda okunarak. Bu demek değildir ki, bir yolculukta tekrar okunmayacak. Ama şöyle söyleyeyim : Ankara-Bolu arasında biter. Yahut Beylikdüzü-Göztepe arasında hakkında etüt bile yazılır.
Kafa boşaltmak için her türlü okunur ama. Türkçeyle işi olmayan yeni nesile, bu dilin nelere kâdir olduğunu göstermek için bile okutulur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder