İzleyeli bir saati geçmesine karşın henüz etkisinden kurtulamadım. Beyne, üç enerji içeceğini ardarda zerk etmişçesine takla attırdı, yıllar sonra ilk kez (böyle kalabalık bir salonda (önden ikinci sırada oturdum, boynum tutuldu)) sinemada film izlemenin keyfine vardım. "Başka Sinema"larda antrak da vermiyorlar (zaten kimsenin çişi de gelmedi filme odaklanmaktan), 107 dakika gerim gerim gerildik.
Elbette ki filmimizin türünü rahatlıkla gerilim olarak niteleyebiliriz. Evet, gerilmek "zın zın" müzikler, kan, şiddet olmaksızın da mümkün. Şahsen, son yıllarda hiç bir filmde olmadığı kadar gerildim.
Bir sadist (andropoza girmiş keloğlan) ve bir mazoşistin (adolesan Fazıl Say) yolları konservatuvarda kesişir, olaylar gelişir. Hakkını yememek lazım : drama tekniğinin tüm argümanları yerli yerince kullanılmış, serim/düğüm/çözüm sırasıyla verilmiş, finalde ise düğüm; ilmek ilmek, nota nota açılarak seyirci kafası betonlaşmış bir halde (üstelik ters köşeye yatırılmış olarak) serinliklere salınmıştır (kış gecelerinde izlediğimizi varsayarsak).
İlk on dakikadan itibaren sonunu doğru tahmin ettiğim halde finalde çalan dokuz dakikalık Karavan (ki en sevdiğim caz eserlerinden (saz eserlerinden değil. o Muhterem Bay H.S.Arel'in "Mini Mini" nihavent peşrevidir) biridir) şu ahir ömrümde dinlediğim en helecanlı Karavan'dır. Karavan'ı falan biliyorum da caz denilen müzik hakkında fikir sahibi olacak kadar bilgim yok. Haliyle; filmde müzikle ilgili olabilecek yanlışlıklar hakkında ahkam kesemem. Temelde "mükemmeliyete giden yol" işlendiğinden, arkaplana caz'ı da koyabilirsiniz, başka bir eylemi de.
Misal : Endrüyuv çok iyi bir sıvacı olmak isteyen bir ameledir. Ustabaşı Fleçır, asıl sıvacının malasını üçüncü kattan düşürmesi nedeniyle Endrüyuvu "sıva bakalım şu tirizi" diyerek işe koşar. Adamımızın sıvaya başlamasıyla Fleçır "nat may faking tempo" diyerek malayı Endrüyuvun tepesine geçirir ve bu böyle sürer.
Eğitimciler bilirler; "negatif stres"in motivasyonu arttırıcı bir etkisi vardır. Bay Fleçır bunda kendini aşmıştır. Kendi argümanlarına göre gayet de haklıdır. Hatırladığım ve unutmayacağım bir replik şöyleydi galiba : "- Mükemmelliğin en büyük düşmanı "aferin"dir". Dibine kadar katılıyorum. Lâkin abartılınca (eski öğrencisine olduğu gibi) ruhsal bunalımdan çıkmanın yolunu intiharda arayabilir insankişisi.
Neyse filmimize dönelim. Kurgu, senaryo, çekimler, (özellikle ışık kullanımı) pek güzeldir. Müzikler içinse bir şey demiyorum (muhakkak ses sistemi iyi bir salonda izleyin, evde falan izleyip ziyan etmeyin güzelim filmi) dinlemek gerektir. Oyunculuklarda : Ceykeysimmıns (ki taa Juno'nun babasıykenden beri severim) nasıl bir antipati yaratıyor o kadar olur. Obsesif adolesan davulcu rolünde Maylstellır sırıtmıyor. Gerisi yalan zaten. Bu iki karakter arasında nasıl bir saikalar silsilesi gümbürdüyorsa, izleyici de kendini beyazperdeye kilitlenmiş buluyor.
Velhasıl; "Yapışık Kardeşler" gibi muhteşem filmler yerine bu filme bir şans verirseniz sinemayı daha çok seversiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder