Şeytanın işi gücü yok, sıkılır. Dünyaya inip şu insanevladını bir gözlemleyeyim der ve amerikalı bir milyarderin ruh kuşunu uçurarak onun bedenine girer. Citta Eterna'ya gideyim de merkezde neler olup bitiyor der. Olaylar gelişir.
Modern klasikler serisine her başladığımda birazcık geriliyorum. moderniteye yaklaşacağım derken genelgeçer ruh halimizi yansıtmayan, fazla dönemsel kitaplara denk geliyor ve yarım bırakabiliyorum. Bunda öyle olmadı. Yazarımızın hayatını inceledim (sıkıntılı bir ruh), güzel . Sistemle (çarlık) kavgalı ancak yenisine de razı değil (Gorki parlatmış Andreyev'in yıldızını). Sürgünde (Finlandiya (o zamanlar (1918) sürgün yeriymiş zaar (zaar!))) ölüyor. İlk sayfalardan itibaren, okuduğunuzun sadece o çağı değil günümüzü de içerdiğini anlıyor ve daha bir keyifle ilerliyorsunu.
Kurgunun bir ekseni var. Genelde onu takip ediyoruz. Rutin ilerlemiyor. Kimi zaman bir izlenim uzunca anlatılırken aylar süren periyot 1 iki satırda geçiştiriliyor. Materyalist bakış açısıyla şeytanın kolpaya geldiğini anlayabiliyoruz Lâkin şeytan, aşk denen illete düştüğünden bunu aymıyor tabii. Tüm kötülüklerin müsebbibi, kurnazlıkların, kötücül zekanın merkezi olarak yakıştırdığımız, kimi zaman aşka düşmüşken dahi aklımıza olmadık şeyler getiren karakter; aşk gözünü kör ettiğinde göz göre göre bir kolpanın öznesi olduğunu aymayabiliyor.
Velhasıl; 198 sayfalık bu modern klasik zaman ayırmaya değerdir efenim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder