25 Ocak 2021 Pazartesi

"Promising Young Woman" Sarsıyor İyice!

   Afişi, lambaları, fragmanı yaldır yaldır holivut koksa da çok ciddi sistem (hadi sistem demeyelim de cinsiyetçi kast diyelim) eleştirisi yapan, izledikçe (özellikle sonlara doğru) seyirciyi sağlı sollu kroşelerle sarsan filmdir.
   Şimdi adından başlayalım "ümit veren genç kadın" isimli filmimiz açılış sahnesinden itibaren kadının neye "ümit verdiğini" çok bariz bir şekilde açık ediyor. Yani hiç bir şekilde "geleceği parlak" anlamında kullanılmamış bir sıfat tamlaması. Ancak filmin adamakıllı eleştirilerini ve yönetmenin dediklerini incelediğimde "promising young man" ifadesinin, genellikle aşırı alkol kullanımı sonucu tecavüz edilen kadınların davalarındaki (elbette ki konu hukuk çerçevesinde ele alındıysa) davalı olunan erkekler hakkındaki beraat kararlarında sıklıkla kullanılan bir deyim olduğunu öğrendim. "Bak efendi çocuk, duruşmada takım elbise de giymiş, açıköğretimde de okuyor. Geleceği parlak bir gencadam. Hayatını karartmayalım (zaten kız da alkollüymüş). Beraat verelim." cümlesindeki italik ifadeler, filmimizin (pek de metaforik) adının müsebbibiymiş. 
   "Dünyanın bin türlü derdi var. 10 yıl sonra elimizi yıkayacak su bulamayacağız. Senin derdin ne Arakolpa?" diyenler olabilir. Haklıdırlar. Ama bu da bir dert. Bu yıl kadın cinayeti olmayan hepi topu bir elin parmakları kadar ilimiz var. Kadınlar öldürülüyor, hırpalanıyor, istismar ediliyor, negatif ayrımcılığa tutuluyor, hor görülüyor, başta yazdım bir kez daha yazayım öldürülüyor (ÖLDÜRÜLÜYOR) yahu daha ne olsun. Fiziki olarak güçlü olan güçsüzü eziyor (hele karşı cinsse daha fazla eziyor). Bunun eğitimle falan da bir ilgisi yok. Okumuşu da okumamışı da var bu kitlenin içinde. Stanislaw Lem ustanın öngördüğü tersine evrim durumlarınımı yaşıyoruz belki de bugünlerde. Ama muhakkak ki: kadına şiddetin çok arttığı (belki de ifşa edildiği) ilginç zamanlar yaşıyoruz (Çin bedduası: "dilerim ilginç günlerde yaşarsın"). Görsel olarak (floresan, fosforlu renkler) pek neşeli, ancak içinde derin bir hüzün ve haklı bir öfke barındıran 1s53d'lık filmi (iki saate yakın), içindeki bazı sahneleri sarfınazar etmek suretiyle (özellikle eczanede geçen sahneler neydi öyle!) pek hararetli bir şekilde öneririm. (filmi "okuyabilen" sinefil, başkahramanımızın ebeveynlerinin 1980'lerde kalmış o bombastik dekorasyonu hakkında da metaforlar/kutaforlar türetebilirler ama fakir henüz o aşamada değil!)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder