Sekteye uğrayan sinema sektörünün doğal bir izdüşümü olarak izlenecek doğru dürüst film bulamadığımız bu günlerde, bomba gibi iki filmin tanıtımını yapmaktan gurur duyarım!
2009'da dünyamızı terkeden başarılı yönetmen Klodberi'nin ikisi de aynı yıl (1986) vizyona giren ve birbirinin devamı olan "Çiçekli Jan" ve "Pınarların Manon'u" adlı filmleri, bu kuraklıkta adeta birbirinden serin ve lezzetli iki çağlayan kaynaktır.
Serinin ilki olan Jean De Florette'de (zannımca) 2.Dünya Savaşı öncesindeki Güney Fransa kırsalını görürüz. Akraba içi sığ gen havuzunda debelene debelene 2 kişiye düşmüş Soubeyran ailesinin yaşlısı Sezar, daha genççesi ise Ugolin'dir. Yalnızca kendi çıkarlarını düşünen ve bu uğurda herkese hayınlıklar yapmaktan geri kalmayan bu iki insan müsveddesi; verimli bir kaynağa sahip yan arazinin üstüne çökmek için, ellerinden geleni ardlarına komazlar. Tam tamına iki saat süren filmimiz, herhangi bir aksiyon, kovalamaca, efekt içermemesine, son derece yerele odaklanmasına karşın sağlam senaryosu, kurgusu; özenli sanat yönetimi ve çizgiüstü oyunculuklarla (İvmontan, Jerardepardiyö ve Danyelötol) son ana kadar kendini izlettiriyor ve finalinde insanın içine bir yumruk oturtuyor.
İflah olmaz sinefiller için formül bellidir: yine iki saate yaklaşan (1s53d) süresiyle filmin devamını izlemek. İkinci filmimiz on yıl sonra başlar. Bu sürede kötü adamlarımızın gencinin bıyığının çıkması dışında bir değişiklik olmamıştır. Ancak kısa sürede gelişen olaylar o bıyıkları tir tir titretecektir.
Felsefe ve sinemadan hoşlanan arkadaş tayfasıyla en az bir saat geyiği yapılacak bir kesafette konusu olan filmimiz; görünürde herhangi bir mesaj kaygısında değildir. Lakin verdiği mesajlar (başta: "eden, bulur") sadece didaktik değil tanımlayıcıdır da. Bu minvalde, taşranın pek güzel bir profili çizilmekte (kıskançlık, çekememezlik ve elbette dedikodu bu profilin temel taşlarıdır), karmanın altı çizilmekte, din/mucize/inanç kavramlarına bir açılım getirmekte ve daha pek çok şeyi bu sürede işleyerek izleyiciye zamanın nasıl geçtiğini unutturmaktadır. Bu sürede tonton amca görünüşlü İvmontan ve yakışıklı halini bildiğim için yaptığı rolün hakkını vermesine hayran olduğu Denyılötol'ü bir kenara ayıralım, ilk filmin başından sonuna geçirdiği değişime hayran olduğum Jerardepardiyö'ye sıkı bir alkış gönderelim. Yazımızın sonunda da bu iki şımşıkırdak kordelayı sinefillere de hararetle önerelim.
PS: İkinci filmde Manon'u canlandıran güzeller güzeli Emanuelbeyart, iki yıl kadar Denyılotöl (Ugoline) ile evli kalmış!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder