Kendimi bildim bileli (aslında düşündüm de bir hayli de uzun zaman olmuş) Avrupa'ya dahil olabilmek için çalışıyoruz. Gerçi bu çalışma son on yıllarda, aksi istikamete doğru koşarak uzaklaşma şeklinde zuhur ediyor, ama olsun. Bu çabalarımızın ancak Cumhuriyet döneminde gerçekleştiğini, Avrupa'nın süpersonik bir şey olduğunu, homojen/insanhaklarınasaygılı/demokrat olduğu zehabına kapılanlar. Avrupa'nın ve coğrafyamızın ne olduğunu merak edip başı ağrıyanlar için, Sayın Ortaylı oturmuş 246 sayfalık bir hap hazırlamış.
Yazarımızın perspektifi belli. Olaylara tarih çerçevesinden yaklaşıyor. Bu konuya da başka disiplinlerle yaklaşabilmek mümkünken (sosyoloji, siyaset, hamaset vs.(sonuncusu olmadı evet!)) en yalın ve anlaşılır yorum bence tarihten geliyor. Ortaylı Hoca da bu konudaki derin bilgisini bu konuda satırlara döktükçe, kimi yerlerde gözlerimiz açılarak, kiminde gülümseyerek bu rabıtanın kökenlerini görüyoruz. Aslında bunun Karlofça Anlaşmasından başladığını, modernleşmenin Avrupalılaşmak olarak idrak edildiğinin taa son Osmanlı dönemlerine uzandığını, Osmanlı İmparatorluğu'nun Bizans'tan sonraki "İslami Roma" İmparatorluğu misyonunu üstlendiğini (nasıl da ilginç değil mi ?) tarihsel olgularla anlayakalıyoruz.
Kendi adıma resmi tarih yaklaşımından çok daha renkli bir yaklaşımı ve akıcı bir dilin etkisinde çabucak okudum. İlber Hoca'nın Avrupa'nın ruhunu ve dinamizmini uzun zamandır yitirdiğini, Amerikalılaşmanın kucağında olduğunu, atalette kalakaldığını anlattığı bölümler oldukça ilgi çekici. Hele bu konuda yaşadıkları ve bildiklerini anlattığı bölümler (yok o bunun kuzeniyle evlenmiştir, ondan dolayı ülkelerin durumu şudur, budur vs.), paradigma değişimi yaşatır. Bir de Almanlarla olan (hep bildiğimiz) o müttefiklik hikayesini yerle yeksan etmesi unutulmaz.
Sadece Avrupa ve Türkiye ilişkilerine değil tarihe ilgi duyuyorsanız kaçırmamak gerektir.
paylaşıma teşekkürler...
YanıtlaSil