Filmi güvercinimle izledik. Biliyorum o düz film sever (metaforla hiç işi olmaz), ben biraz daha altlara bakarım. Evin yolunun falan olmadığını görünce inceden kıllandım ("hımm Aranofsky vurmuş metaforun dibine !"). Bir saatin sonunda metafor yorumlamayı falan boşladım (başlarım böyle aşkın ızdırabına !), düz izlemeye koyuldum. Dedim "bir uykuya dalayım, sabaha taşlar yerine oturur.". Uyudum, uyandım. Yok oturmadı taşlar. Sonra afişe bir bakmamla (ortodoks kiliselerindeki (ama hafif bakımsız olanlarda) Meryem Heykelleri) ani bir aydınlanma yaşadım .
Bu nasıl bir "taşların yerine oturması durumudur". Tanrı, Gaia, Meryem, Adem, Havva, İsa (kanıyla, etiyle, çarmıha gerilişiyle), Habil, Kabil, kaburga kemiği, taşlaşan kalp, İncil, dinler, çevrenin içine edilmesi, karbonlaşmış (ya da karbonu açığa çıkmış diyelim) gövdeden çıkan cevher, dogmatik kalabalıklar, ilahi döngü vs.vs. bir sürü olgu; filmdeki yerlerine şıkır şıkır oturdu (bir tek sarı sıvı ile klozette kaybolan ürkünç şeyi çözemedim).
Bu aydınlanmadan sonra filmi bir kez daha izleyeceğim. Eminim çok daha farklı şeyler çağrıştıracak. Sinefile uyarı : bu bir film değil bir deney.
Haliyle öyle değerlendirilmesi gerekiyor. Şu sefil sinema beğenimle : işin içinde çok yoğun bir emeğin olduğunu idrak ettim (renk, ses, müzik, filtre, çekim, kadraj, kast, senaryo vs.). İleride kült olabilir. Salonlarda ıslıklanabilir. Her türlü.
Kafayı boşaltmak için uzak durulması, füzyon mutfağını sevenler için (ki onlar yeni şeyler denemekten korkmayanlardır) yakın durulması gereken filmdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder