Afişe dikkat edilmesi gereken filmdir. Norveç usulü mizah barındırır.
Adı, esamisi bile geçmeyen esas oğlanın hayatına bir kadın girer (sarı şifonyeriyle), garibimin hayatını kendi isteğine göre hallaç pamuğu gibi atar. Olaylar gelişir.
Pazar akşamı izlendi. Pazartesi (ah o mavi pazartesi !) gününe hazırlık yapmak için birebir geldi. Tüm ev ahalisi sıkılmadan izledi (düz sinefile gideri vardır).
Mariyen gibi havva kızları, kolayca kaldırdıkları (ve hatta havadan kolayca tuttukları), evimizin havasına hiç uymayan sarı şifonyerleri getirip yaşamımızın başköşesine koyuyorlar, canları istediğinde sıkılıyor, gidiyor, planlar yapıyor, planlar uyguluyor, terkediyor, barışıyor, sinemaya gitmeye karar veriyor, sevişmek istiyor, sevişmek istemiyor, Paris'i sevmiyor, hayır ! Paris'ten gitmek istemiyor, dağ başlarında trenden iniyor, kartalsever Tor'la sevgilisini boynuzluyor (uzar gider)...
Figüran rolündeki esas oğlanımız ne yapıyor ? Yüzüyor (bazen dipten çıkmamaya karar vererek), saunada dertleşiyor, yalnız kalabildiğinde hayatını düzene sokmaya çalışıyor.
"Bizim de kaderimiz böyle değil mi ?" diye iç geçirerek ve çokça da gülümseyerek izlediğim bir pelikuladır. Öyle mesaj derdi falan yoktur, metafor ise kocaman ve sapsarı gözümüzün önünde durmaktadır (yerinden kımıldatılamamaktadır). Velhasıl, öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder