Ursula Teyze'nin kitapları bildiğimiz bilimkurgulardan değil. "Mülksüzler" ile başladığım Guin bilimkurgularına yine sırası geldikçe devam.
Usta, hoplamalı zıplamalı, efektli, CGI'lı (evet var CGI'lı bilimkurgu romanları) kitaplar yazmıyor. Fotografisinin altındaki sözleri, edebi üslubunu açıklar nitelikte.
Romancının işi nispeten kolay. Betimlediği dünya, bizimkinden fazla farklı değil (İOA'ı tenzih ediyorum). Karakterleri, yaşadıklarından ve hayalgücünden apartabilir, kurgu ise tabiy ki onun yaratıcılığı. Ama bu yaratıcılık, bilimkurgu yazarının önündeki zorlukla mukayese kabul etmez.
Bilimkurgu öyle mi ? Önce bilinen kalıpları kıracak, yenisi oturtacak, bitmedi kâriyi inandıracak, bunların üstüne romancının yaptığını yapıp bir roman yazacaksınız. Bu iş kolay değil. Kimi bilimkurgu yazarı işin kolayına kaçarak CGI'lı romanlar yazar (ki pek makbulüm değildir), kimi de hem CGI hem felsefeyi hemhal eder (Philip K.Dick), pek azı da çevresel etkenleri sarfınazar ederek insana ve topluma dair bütün bildiklerimizi yerle yeksan edip yeni bir çerçeve yaratır. Bayan Guin, bu camiadandır. Kah ekonomiyi sorgular (Mülksüzler) kah toplumu.
Dünyanın Doğum Günü'nde ise cinsiyet ve topluma başka (hem de çok bambaşka) açılardan bakıyor. 400 sayfalık kitabımız bir roman değil. Kah bir toplumu incelemek için gönderilen etnografların raporları, kah onlarca nesil sürecek bir uzay yolculuğundaki kolonicilerin yaşadıkları (ki dinle ilgili göndermeleri şükeladır), kah başka gezegenlerin halk geleneklerinin incelendiği raporlar. Yani bir bütünlük beklemeyin. Ama durun bakalım ! Kitap bittiğinde zihninizde bir bütünlük oluşuyor mu kitaba dair. Evet. Hımm demek ki : kitabımızır bir amacı var ve bunu gerçekleştiriyor.
İlk öykülerden itibaren "sikişhane" gibi kulağımı pek tırmalayan bazı kelimelerin kullanışı abartılı geldi. Ancak yazının tümü incelendiğinde, amacın tamamen okurun kulağını tırmalama amacıyla yazıldığı anlaşılıyor. Bu minvalde Çiğdem Hanımın çevirisi yerli yerindedir.
Romancının işi nispeten kolay. Betimlediği dünya, bizimkinden fazla farklı değil (İOA'ı tenzih ediyorum). Karakterleri, yaşadıklarından ve hayalgücünden apartabilir, kurgu ise tabiy ki onun yaratıcılığı. Ama bu yaratıcılık, bilimkurgu yazarının önündeki zorlukla mukayese kabul etmez.
Bilimkurgu öyle mi ? Önce bilinen kalıpları kıracak, yenisi oturtacak, bitmedi kâriyi inandıracak, bunların üstüne romancının yaptığını yapıp bir roman yazacaksınız. Bu iş kolay değil. Kimi bilimkurgu yazarı işin kolayına kaçarak CGI'lı romanlar yazar (ki pek makbulüm değildir), kimi de hem CGI hem felsefeyi hemhal eder (Philip K.Dick), pek azı da çevresel etkenleri sarfınazar ederek insana ve topluma dair bütün bildiklerimizi yerle yeksan edip yeni bir çerçeve yaratır. Bayan Guin, bu camiadandır. Kah ekonomiyi sorgular (Mülksüzler) kah toplumu.
Dünyanın Doğum Günü'nde ise cinsiyet ve topluma başka (hem de çok bambaşka) açılardan bakıyor. 400 sayfalık kitabımız bir roman değil. Kah bir toplumu incelemek için gönderilen etnografların raporları, kah onlarca nesil sürecek bir uzay yolculuğundaki kolonicilerin yaşadıkları (ki dinle ilgili göndermeleri şükeladır), kah başka gezegenlerin halk geleneklerinin incelendiği raporlar. Yani bir bütünlük beklemeyin. Ama durun bakalım ! Kitap bittiğinde zihninizde bir bütünlük oluşuyor mu kitaba dair. Evet. Hımm demek ki : kitabımızır bir amacı var ve bunu gerçekleştiriyor.
İlk öykülerden itibaren "sikişhane" gibi kulağımı pek tırmalayan bazı kelimelerin kullanışı abartılı geldi. Ancak yazının tümü incelendiğinde, amacın tamamen okurun kulağını tırmalama amacıyla yazıldığı anlaşılıyor. Bu minvalde Çiğdem Hanımın çevirisi yerli yerindedir.
Cinsiyete, topluma ilişkin kalıplarınızın ötesine çıkmak isterseniz, buyurun "Dünyanın Doğum Günü"ne.
"Önce farklılığı kurmak -yabancılığı oturtmak- sonra da ateşli bir insani duygu kıvılcımının sıçrayıp bu farkı kapatmasını sağlamak: Hayal gücünün bu akrobasisi beni her şeyden çok büyüleyip tatmin ediyor."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder