Little My Sunshine'daki Oliv'in ne kadar da değiştiğini idrak ettiğimiz zombi filmidir.
Evet zombi filmidir ama bildiklerimizden değildir. Bir buçuk saatte sadece üç zombi görüyoruz, onların da o kadar zararı yok !
Tümü gri filtreyle çekilen (sadece bir iki geri dönüşte normal filtre var) bu nedenle karamsar bir duygu veren görüntüler (afişten de belli oluyor), yakın planlar ve aktüel kamerayla iyice hafakanlar bastırıyor.
Konumuz standart, biyolojik bir salgın sonrası Amerika kırsalı. Enfekte olan kızcağızının gün be gün değişimini çaresizlikle izleyen bir baba. Kaçınılmaz son, devlet eliyle acımasız bir şekilde mi gelecek yoksa kendi elinden mi ?
Her hâlukarda pek depresif bir konu. Çekimler, müzikler, artalan bu defresifliği hayınca arttırıyor. Kendimizi kaçınılmaz sona doğru hazırlıyoruz (ki pek iç açıcı bir son olmadığını biliyoruz) ancak sonun nasıl olacağı sorusu, filmi sonuna kadar ilgiyle izlememize yol açıyor.
Bay Arnold (ki soyadını yazmayı beceremediğimgillerdendir), steroidli kaslarını göstere göstere kötü adamları tepiklediği onca filmden sonra bu filmin finalinde (üstelik sadece oturarak) bence en kahraman rolünü çıkarmıştır. Dört milyon USD gibi mütevazı bir bütçeyle çekilmesine karşın, zombi filmleri arasında rahatlıkla iki numaraya girer (birincisi Warm Bodies ve Shaun of Dead elbette (birincilik iki film arasında paylaşılıyor)). Bunun ilk subjektif nedeni bir kızımın (Dünyanın En Kıymetli Hazinesi) olması tabiy ki.
Yazmama gerek yok, sabi sübyanla izlenilmez. Hoşça vakit geçirilmek için de izlenilmez (her nedense böyle filmleri bugünlerde sıklıkla izliyorum). Zombi literatürüne ve filmolojisine ilginiz varsa izlenir. Kızınız varsa da izlenir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder