Güney Fransa'da Çingeneler ve Türkler arasında geçen bir Romeo-Juliet hikayesidir.
Açılış sahnesi öyle bir kamera tekniğiyle çekilmiş ki, genç aşıkların halet-i ruhiyesini iliklerimize kadar hissediyoruz. Derken film başlıyor. Bay Gatlif'in filmlerine hastayız. Kendine özgü tarzı var, o tarzdan hazzediyoruz. Filmimizde de aynı üsluptan kupleler (ay ne şirin tamlama oldu !) bolca vardır. Uçlarda yaşayan karakterler, gelinlikle koşuşturan gelinler, biraz kan, biraz duman, çekilen bıçaklar, düellolar, dogmalar ve olmazsa olmaz şükela müzikler.

Lakin demek zorundayız, çünkü bu işin bir lâkini var. Bana göre Bay Gatlif'in izlediğim en zayıf filmidir. Evet, daha önceki filmlerinde de boşluklar olmuş, kurguda sorunlar zuhur etmiş, "hay karamba !" dediğimiz anlar olmuştur. Amma filmin içinde bir şey (adlandıramıyorum mevcut kelime haznemle) beni çekmiş, sonuna kadar getirmiş, arşive atmış, ikinciye ve hatta üçüncüye (misal Laço Drom) izlemiş olmuşumdur (körpe kâriye not : Ercüment Menemen tarzı cümle bu oluyor).

Biz faniler bu soruların cevaplarını bilemeyiz. Bay Gatlif çekmiş, bize de izlemek düştü. Bazı yerlerde aşkın ne öforik bir hâl olduğunu anımsadık, kimi zaman Toni'nin eski filmlerinden sahneleri anımsadık, arada dikkatimiz düştüğünden esnememize engel olamadık ama olsun. Aklımızda kalan : yine gereksiz dediğimiz o floranın içinde koşan gelin, motosikletli açılış sahnesi, İbrahim Tatlıses'li düello oldu.
Meraklısı izleyecektir. Diyeceğim : ilk defa Gatlif filmi izleyecek olanlaradır : Bay Gatlif'in daha başka filmleriyle başlasınlardır, bir ihtimal sonra bunu sevebileceklerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder