Aşgar Ferhadi üslûbuna aşina olanların hiç şaşırmayacağı bir filmdir.
Fiilen ayrı olduğu ancak hukuki olarak evli bulunduğu Ahmet'i ayrılık duruşması için İran'dan Fransa'ya çağıran Meri, yeni damat adayı Samir, arada kalan yeniyetmeler, sabîler, yalanlar, sırlar, gerilimler, itiraflar ve daha neler...
Konumuz bunlardır...
Özel efekt, kan, şiddet yahut vasat sinefilin ilgisini çekecek herhangi bir numara yoktur. Hâlin ve duyguların görüntülerle izleyiciye aktarımı vardır (ki günümüzde pek nâdirdir bu tarz sinema). Yönetmen bey bunu bir önceki filminde (Ayrılık) o kadar iyi yapmıştır ki bunun için kendisine "en iyi yabancı film" dalında oskar heykelciği verilmiştir.
Daha önce Jandujardin'le birlikte izlemeye alıştığımız Berenisbiju, Peygamber'de döktüren Tahar Rahim, İran sinemasının başarılı aktörü Alimusaffa pek doğal rol kesmekte, 17 yaşındaki Polinbörle (filmde Lusi) sadece Mariyonkotiyar'a benzemekle kalmamakta rolün hakkını bihakkın vermekte, (yönetmenin nasıl olup da başardığını anlayamadığım) beş altı yaşlarındaki Fuad ve Liya resmen büyüklerin rolünü çalmaktadırlar (bu cümle nasıl cümle ? (cümleye kediler girmiş arakolpa))...
Bay Ferhadi; bu tarzı fazla benimsediğinden aynı kulvarda at oynatmaya devam etmektedir. Bu pelikulayı da aynı duygular, aynı sinematik tatminle izledim. Nedir : yönetmenin filmlerini yakın zamanlarda izlerseniz üstüste kaymaklı baklava yemiş gibi olursunuz. Boğazınız yanabilir. Naçizâne önerim : holivut işi efekt bombardımanlı filmlerden sonra sinemanın nasıl bir sanat olduğunu hatırlamak istediğiniz zamanlarda izleyiniz ki, idrakiniz artsın.
Meri'nin Samir'in elini (otomobil kullanırken) tuttuğu sahne, Samir ve Ahmed'in mutfakta karşılıklı yalnız oturdukları sahne, tek bir piyano tıngırtısıyla sunulan final sahnesi (mutad üzre) fakiri pek bir mütehassis etmiş, "iyi ki sinema var" dedirtmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder