Açık konuşayım ne Cure'e aşinayım ne de Robert Smith'e. Filmi izledikten sonra şöyle bir baktım ki birçok şarkısını zaten biliyormuşum. Bir kez daha keşfedilmeye değer.
İtalyanların sağlam yönetmenlerinden Napolili Paolo Sorrentino'nun son filmini dudağımızda tebessümlerle seyrettik. Rood trip desen değil, gerilim değil, drama, komedi, standart soykırım propagandası değil. Kendi halinde son derece kişisel bir film. Havanızda değilseniz aşırı sıkıcı olabilir, havanızdaysanız iki saat sular seller gibi akar gider. Bir kere verilen meşazlar öyle iyi gizlenmiş ki lakayt bir bakışla kaybolur giderler. (misal : soloya nasıl nerede gireceğini bilmeyen balıketi yeniyetme gitariste Şayen'in verdiği tepki)
Film tek başına da müzikleri, sekansları, renkleri, kurgusu ile izlenmeye değer belki. Paolo Bey birazcık da Ves Endırsın'ın naif tarzına benzer bir yapıda oluşturmuş filmini. "Ama bu yetmeeez !" diyen sinefiller için Şoon Pen var, Frensis Mekdormınt var. Daha ne olsun. Tek başına Şoon Pen bile bir sinefilin gözlerini buğulandıracak bir performans göstermektedir. Şayen'i öyle bir canlandırmış ki Rabırt Smit bile hata bulamaz kanımca.
Son bir şey daha ilave edeyim ki herşey tamam olsun : müzikler harika. Sahnelerin geçişi ile kurufasulye pilav uyumu yakalanmış adeta.
Demek ki neymiş : "rujun kalıcı olması için altına pudra sürülmeliymiş"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder