- Seyahat tarihimiz Ağustos 2012 olup, fiyatlar buna göre değerlendirilmelidir.
- Çeşme'den Ertürk Lines ve Ege-Birlik feribotları günde iki kez sefer yapıyor. Bilet fiyatları, gidiş-dönüş 20 avro (Ege-Birlik'te ilk 20 bilete indirim var gidiş-dönüş 16 avro) Sefer saatleri öyle düzenlenmiş ki günübirlik gidip gelebilirsiniz.
- Çeşme limanındaki gümrükte yurtdışı çıkış harcı yatırılabiliyor, Sakız'daki gümrükte vize alınabiliyor. Yunanistan yeşil pasaport haricindeki gezginlere vize uygulamasını hala sürdürüyor.
- Çeşme gümrükte Setur duty free mağazası gayet teferruatlı (yalnız dönüşte hayli kalabalık oluyor, yurdum insanı biraz ucuz içki, parfüm, çikolata alacağım diye uzun kuyruklara hayli tahammüllü olayor)
- Feribotlar gayet ferah, kapalı salonlar klimalı, tuvaletler temiz. Pek de önemli değil, bir saate varmadan karşı yakadasınız.
- Limanda biraz iptidai bir gümrük binasında kontrolleri yaptırdıktan sonra nihayet dışarıdasınız. Çıkınca sola doğru bir on dakika yürüyünce Sakızın en büyük şehri Chios'un tam merkezindesiniz.
- Europcar'dan bir günlük küçük araba kirası 45 avro. Depoyu dolu verip dolu alıyorlar. Bir günlük kiralamada 100 km. mesafe sınırlaması var (sonraki her km. için 0.3 avro alıyorlar). Bir günden fazla kiralamalarda sınırsız km. hakkınız var. Düşük sezonda kiralamaların günlük 25 avroya kadar fiyatların düştüğü oluyormuş. Biz yarı yarıya azalan depomuzu 20 avroya doldurduk. Benzin ucuz değil, pahalı da değil.
- Biz merkezde Filoxenia otelde kaldık. Üç kişilik balkonlu, klimalı, duşu, tuvaleti, minibarı, büfesinde bedava çay ve kahvesi olan eski bir rum evi, tavanlar 4 mt., yataklar rahat, merkezin tam ortasında, balkondan çarşı ve deniz (kısıtlı) görünüyor. Geceliği (yüksek sezonda) 35 avro. Bilemem, benim için makul fiyat..
Meraklısına Filoxenia'nın Yeri |
- İlk yemeğimizi sahilde "elenika kuzine" gibi ismi olan bir yerde yedik. Süleyman diye kırık bir vatandaş, idare eder Türkçesiyle servise ve yemek seçmeye yardımcı oluyor. Sahibinin adı Dimitri (İlk gördüğüm Sadri Alışık bıyıklı genç de odur) Fiyatları içerideki lokanta/restoranlara nazaran biraz pahalı. Yalnız ahtapot yemeye gidilir. Oradaki gibi ahtapot ben hayatta yemedim. (Çok ahtapot yemiş bir insanımdır)(üstelik çoğunu kendim yakalamıştım). Denizi yiyor gibi oluyor insan. Bu kadar mı suyu içinde kalır, dışı çıtır olur. Vantuzları bile yumuşacıktı. Porsiyonu 9.5 avro.
- Esnafın çoğu Türkçe biliyor, mönülerde, ilanlarda hep Türkçe var, zorluk çekilmiyor.
- Yollar çoğunlukla dar olsa da (küçük araba kiralamakta fayda var) bozuk değil.
- Adanın Batı tarafına bakan Avgonimo diye bir kasabada gün batımını izleyin. Taş içinde kalmış meydana değil de, denizi ve güneşi gören bir iki güzel işletme var. Meşrebinize göre uzo, frappa (buzlu neskafe) içebilirsiniz. Frappa 3 avro, küçük uzo (15'lik) 10 avro.
- Güzelce zıkkımlandıktan sonra denize doğru inin, denizi görünce sola değil de sağa sapın, akıllara zarar bir koy göreceksiniz. Güneşin biraz daha erken battığı bu koyda denize girmenizi şiddetle tavsiye ederim. Suyu az tuzlu, müthiş berrak, sıcaklığı harika, güneş battıktan sonra ıssız, tek eksisi arıları (aynı Fethiye'deki "Gemiler Koyu")
- Adanın Güneybatısında ortaçağ kalelerini hatırlatan mimarisiyle ünlü bir Mesta kasabası var. Mimariye meraklıysanız gidebilirsiniz. Daracık sokaklar, baştan aşağı siyahlar giymiş ihtiyar kadınlar, esrarengiz karanlık sokaklar (günortasında), nebliyim ilginç.
- Adanın Güneyinde Pirgi diye bir kasaba da görmelere seza. Artık nasıl bir santrfüj etkisiyle yapılmış bilemem ama kasabanın neredeyse tamamı kübik bir Venedik usulü dış yüzey süslemesine kurban gitmiş. Bankalar bile bundan nasibini almış. Balkonlarda kurutulan çeri domatesler de ilginçtir tabiyki.
- Pirginin altında Mavra Volia denen plaja gidiniz derim. Tüm plaj küçükten büyüğe doğru değişen tamamen siyah çakıltaşlarından oluşuyor. Çabucak derinleşen bir yapıya sahip, berrak suları var. Yürürken çıkarttığınız sesler çok kuntastik. Küçük çakıltaşlarında "plingitrikkel, plinkkit" gibi sesler çıkarken, büyüklerinde "dlonngtrokkol, langadannk" gibi sesler çıkıyor. Bazıları; bu taşların üstüne yatınca yarı SPA olunuyor deseler de ben denemedim bilmiyorum. Yalnız güneşli bir günde gittik, nisbeten kalabalıktı, ne bir çocuk ağlaması vardı, ne yerlerde bir izmarit, ne "boolucaksın yavrııım" ünlenmeleri. Tek bir soyunma kabini ve tek bir duş problemsiz çalışmaktaydı. İnsanlar feci ekonomik krize rağmen (herşeyin güllük gülistanlık olduğu güzel ülkeme nazaran) neşe içindeydi. İşte bu da beni çok hüzünlendirdi.
- Pirgi Mesta yollarında altlarına mermer tozu dökülmüş bodur ağaçlar sakız ağaçlarıdır. Bunlardan bol bol göreceksiniz. Birinin yakınlarında durun ağacın gövdesinden sızan sakızı temaşa edin. Sakın ellemeyin felaket yapışkan, hiç bir şeyden çıkmıyor. Bunun yerine mermer tozunun üzerine düşüp azıcık kurumuşlarını almayı deneyin. Sakız kokusunu ilk tazeliğinde içinize çekin, hijyen takıntınız yoksa benim gibi bütün gün ağzınızda da çiğneyebilirsiniz.
- Tavernalarda balık pahalı. Barbun ve fangrinin kilosuna 50 avro çektiler, biz sardalyada kaldık tabiyki. Sardalya bile iyi ızgara edilmemiş ve kuruydu. Üzerine de gereksiz yere zeytinyağı döküyorlar ki bana over turistik bir atraksiyon gibi geldi. Uzosu yaramaz, yerel şaraplarda aşırı bir reçine kullanımı var. Alışkın olmayanın hiç hoşuna gitmez.
- Genel olarak mutfağı Midilli'ye göre pek zayıf. Keyif alınacak değil, karın doyurulacak sofralar kurulabilir.
- Sakız macunlarının küçükleri 1, büyükleri 2 avro. (en güzel hediyelik)
- Mastikshop denilen bir dükkanda (Chios'ta sahilde) sakızdan yapılan envai çeşit mamül bulunabiliyor. Bir nevi güllü değil de sakızlı Isparta otogarı.
- Düztabanlıktan mıdır nedir biz dönünce yanmaya başladı, sonradan öğrendik sakız ağaçlarının yarısı, arıların %60'ı yanmış. Vallahi yunan munan, bizim de içimiz yandı. Neticede komşumuz yanıyor.
- İki günlük bir konaklamayla adanın ıcığını cıcığını çıkarabilirsiniz. Ama günübirlik tur da iktifa etmeyebilir.
- Haydi iyi seyahatler....
Eline, kalemine sağlık... Birkaç küçük not: * Merkezde, sahildeki dondurmacı da envai türlü dondurma çeşidi bulunur ama sanki klasiklerden şaşmamak en iyisidir. Birkaç dükkan ötede donmuş yoğurt yemekte dondurmaya alternatiftir. * Türk kahvesi (ki burada Yunan kahvesi denmektedir) içilecekse, ısmarlamadan önce fincanı görmekte yarar var. Zira bizim nescafe fincanı dediğimiz kallavi fincanlarda gelebilir. * Eğer çocuklu gidiliyorsa, yemeyi dert etmeye gerek yok. Hemen her lokantada olan "tiropita" (kendileri bizim sifara böreğinin üçgen halidir)çocuklar için uygun bi tat (hangi çocuk böreği sevmez ki?) * Eğer bonfile ısmarlayacaksanız ama dikkat! Burada kıymaan yapılmış kocaman köftelere bonfile deniyor. * Ada'da İngilizce ve hatta Türkçe anlaşmak mümkün ama az biraz Yunanca bilen arkadaşınız varsa, hani onunla gitmek de fena olmaaz. :P Di mi ama?
YanıtlaSilsevgiler
Son bölümüne hararetle olmak üzere tüm yorumlarınıza içtenlikle katılıyorum, son bölüm için ayrıca kendim, zevcem ve kerimem adına da şükranlarımı arz ediyorum, kabul buyurunuz efendim :)
Sil