İflah olmadan polisiye okuyorum. Bugüne kadar Kemal Tahir'den Nazım Hikmet Ran'a (inanmayan kontrol etsin) Lourıns Blok'dan Sör Artur Konan Doyl'a kadar geniş bir yazarlar silsilesinden taam ettim. Lakin bir türlü Rut Rendıl siftahlayamamıştım. İyiki de öyle olmuş.
Hani tekdüze İngiliz filmleri olur ya, şöyle bir gözünüzün önüne getirmeye çalışın : donuk renkler, sürekli kapalı hava, sıkıcı İngiliz banliyö mimarisi, santim hesabı yapan, kişisel ilişkilerinde accaip mesafeli, zenginse snop, züğürtse tutuk heykel suratlı insanlar, berbat bir mutfak (düşünün, en karakteristik yemekleri çipsenfiş ve böbrekli börek !..), kurum kokusu, gri, sert skoç, vs.vs. İşte Bayan Rendıl böyle yazıyor. En azından bu kitapta.
Karakterler üzerinde iyi çalışılmış, kitap boyunca da yedirilerek veriliyor, olay örgüsü de aynı tutuk İngiliz filmleri gibi. Yine de bir şekilde akıp gidiyor kitap. Sonuna geldiğimde ise, her polisiye kitabın sonunda hissettiğim zihin boşalmasını yaşayamıyorum bir türlü. Çünkü okuduğum polisiye değil. İşin içinde cinayet olmasına rağmen iyi yazılmış bir psikolojik gerilim. O da beni açmaz. Sonunda; aklımda sadece maktüle saplandığında sapı kırılarak içeride bırakılan, camdan mamul "Murano Bıçakları" kalıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder