İran'a hiç gitmedim. Yıl sona ermeden gitmeyi planlıyorum. Bu konuda okuyor, araştırıyor, yayınları takip ediyorum. Tahran'da gideceğim çayhaneleri, Tebriz'in kapalıçarşısında nasıl pazarlık edeceğimi, din polisinin (mollaların) çalışma yöntemlerini, Kum kentinin demografisini, hukuk sistemlerini, sinemasını, edebiyatını, uyuşturucu kullanım oranını, çılgın andırgraunt partileri ve elbette ki mut'a nikahını teorikte öğrendim. Ben ki amatör gezginim, düşüncelerimi aktarabileceğim bu sefil blogdan başka bir mecraya sahip değilim. Lakin, fizibilite sünnettir. (bak bu aforizmayı da başka yerde bulamazsınız) İran gibi bize hem yakın hem de uzak bir kültürde, eşekten düşen karpuz olmayı kendime yediremem.
Bu kardeşimiz yediriyor. Hem de gazeteci titrini kendine kondurarak.


Bir yolculuk hikayesi bu kadar mı yavan, kişisel, sığ anlatılabilir ? Belki de anlatılır, ben daha okumadım.
Burada R.Ö.K.'ın karakter tahlillerini, sorunlu çocukluğunu, siyasi tutarsızlığını anlatmaya çalışmayacağım zira burada konu olan kitaptır, yazarı değil. Ancak oturun lonli planet ya da iran gezi rehberini okuyun daha karlı çıkarsınız.
Son iki sayfada yapılanlar bana şunu çağrıştırdı : okul müsamerelerine çıkan değerlendirme altı illüzyonistler (ya da tam anlamıyla hokkabazlar) "seyirci düştüğü" zaman bir yerlerden Türk Bayrağı çıkarıp alkışı harlarlardı ya ! Aynı o...
Çok vaktiniz varsa iyi okumalar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder