Başlık neyse o.... (merak ettiğiniz kitap, film; gitmek istediğiniz rota varsa arattırın belki de bu sefil ağ güncesinde vardır)
10 Kasım 2024 Pazar
"Dün" Agota Kristof'dan Kısa ama Etkili.
8 Kasım 2024 Cuma
"Aynalar" Eduardo Galeano'dan Evrensel Tarih.
7 Kasım 2024 Perşembe
"Ud Çalan Kadınlar", Biliyorum onları!
20 Ekim 2024 Pazar
"Hızlı ve Yavaş Düşünme" Uzun Okumayı Hakeder.
14 Ekim 2024 Pazartesi
"The Substance" İzlemesi ve Hazmı Zor Film.
Bir aerobik programının yıldızı
olan Elisabeth Sparkle, ilerleyen yaşı yüzünden 50. doğum gününde kovulunca
yıkılır (beğenilme hastalığından muzdariptir ama bilmiyordur). Gizemli bir laboratuvar ona, damarlarına zerk edildiğinde “kendisinin
daha iyi bir versiyonunu” ortaya çıkaracak mucizevi bir maddeyi kullanması
önerisiyle yaklaşır. Bu serum, “daha genç, daha güzel, daha mükemmel”
bir karşıt beden oluşturmaktadır. Serum, iki beden arasında simbiyotik bir
ilişki kurar: her yedi günde bir iki bedenin yer değiştirmesi, yani
aktifleşmeleri gerekir. Aksi halde inaktif versiyon bilinçsiz kalır. Olaylar
gelişir.
Şimdi böyle özetlenirse "Karamazov
Kardeşler"i "olay Rusya'da geçmektedir" diye
özetlemiş olurum.
Benim kısıtlı sinema bilgimle gönderme&alıntı yaptığını düşündüğüm filmleri yazayım öncelikle.
The Shining - koridor&kanla kaplı koridor
Carrie - son sahne / The Fly - body horror
The Dentist - son sahneler
2001 Space Odyssey - müzik kullanımı.
Daha muhakkak ki fazlası
vardır. Misal: son derece iticiseksist TV Patronunun adının Harvey olması (Weinstein
olmalı soyadı).
Kuşlar uçuyor, yerçekimi
çalışıyor, bir yerler kuruyor, bir şeyler sarkıyor, kırışıyor ve bunlara engel olmak (her
ne kadar ahir zamanlarda, tıp bu konu hakkında çok şey sağlasa da) son tahlilde
imkansız. Yaş alındıkça gelen değişim kaçınılmaz. Günümüzde dayatılan güzellik
ve gençlik standartlarıysa (velev ki genelgeçer kanılara istemeden de olsa
maruz kaldıysanız) pek çok kişi için zorlayıcı. İnsanlar da bunun için çeşitli
risklere giriyor (mamoplasti, göz kapağı kaldırma, burunçenedahabilmemnerelerin
törpülenmesi vs.). Filmimiz yalnızca buna değil insanevladının alter egosuna
(bir ben vardır benden içeri!) ilişkin ciddi çözümlemeler içeriyor (gençler
bilebilse, yaşlılar yapabilse).
Bir holivut filmi olmasına karşın
aslında antiholivutun dibine vurur. Hem sosyolojiye hem psikolojiye katkısı vardır. Zenaat pek şükela, sanat da bunun altında
kalmamaktadır. Dün gece malum ortamlardan emip izledim (sinemalara gelmesine çok var, hiç bekleyemem o kadar). Uykum kaçtı yemin ederim. Hassas mideler,
kan kaldırmayanlar hiç yaklaşmasın. Demimuuru cesur oyunculuğu için alkışlamak
gerektir (baldır bacak değil, yılların getirdiklerini saklamamasından bu alkış
(ilkini herkeşler yapıyor)). Filmin başlangıcıyla bitişi arasında asıl
kahramanın böylesine değiştiği bir film (ki buna The Fly da dahildir) görmedim,
herhalde başka da göremem.
Tek eleştirim: süresinin (2s20d)
biraz daha kısa olması üzerine olabilir. Kimi sahneler (herhalde vuruculuğunu
arttırmak adına) oldukça uzun ve izleyici için zorlayıcı (o dizin harekete
geçmesi çok gerdi fakiri). Cesur sinefiller kaçırmayacaktır.
PS: bu yazının ardalanı niye beyaz oldu çözemedim!
11 Ekim 2024 Cuma
Eduardo Galeano'dan 2si Bir Yerde "Kadınlar" ve "Ve Günler Yürümeye Başladı"
10 Ekim 2024 Perşembe
İran Gezi Notları
Tahran Heritage Bahçe |
Bu arada İran'da booking.com çalışmıyor. Hostelworld ya da otellerin kendi web sayfalarından ayarlama yapmak zorundasınız.
Nasr El-Mülk Camii var vitraylarıyla meşhur. Sabah saatlerinde renkli pencerelerden gelen ışık pek etkileyici oluyormuş. Ben sabaha yetişemedim ve gördüğüm diğer İran camilerinden farklı birşey göremedim. Bu arada bir girdi yapayım müze ve ören yeri girişleriyle ilgili. Tüm camiler, müzeler, ören yerleri İranlılara ücretsizken turistlere 250 tümenden başlayan fiyatlarla açılıyor. Bırakın bu yerleri Hafız'ın kabrine giriş bile (mezar ziyareti yahu!) 250 tümen. Veremeyeceğimden değil ama uygulama bana haksız geldiği için birbirine benzer yerlere bu parayı vermedim.
Aradaki kapalı çarşılar, küçük pasajlar pek orijinal. Burayı bitirmek ancak 2 gün tam randımanlı gezmekle mümkün olur. İrana gelmişken safran almamak olmaz. Çarşılarda sordum gramını ancak 8 USD'dan 5e düşürdüler. Ali sağolsun mahalle marketine götürdü beni kasiyere sordu, kızcağız alttaki çekmeceden çıkardı paketli safranları. Turistik yerlerin 5te 1i fiyatına aldım. Hem de daha kalitelisini. Minyatür işiyse tecrübe gerektirir. Nakşıcihan meydanına çıkan Posht Matbakh sokağında bir yeri gözüme kestirdim. Girdim temiz yüzlü bir gençle uzunca sohbet ettim. İlber Hoca'yla çekilmiş fotoğrafını gösterdi. Üstad buraya geldiğinde topluca minyatür alırmış. Piyasadaki minyatürler genellikle öğrencilerin yaptıkları ticari şeylermiş ve yüzey büyüdükçe kıymeti azalırmış. Güzelce bir parçayı gözüme kestirdim, pazarlık işe yaradı (çok da abartmadan, çünkü ciddi emek harcanmış) ve attım küçük sırt çantama. İran'dan kendime aldığım yegane şey de bu oldu. Burada bir girdi yapayım. Tüm bu geziyi 2.5 kg.lık bir küçük sırt çantası demeye dilim varmıyor çantacıkla yaptım.
Aşağıdaki fotoğrafta görüleceği üzere (Heritage'ın da öyleydi) çoğu eski kapıda iki farklı çalma aparatı var. Kadınlar için, erkekler için. Böylece evden, gelen kişinin en azından cinsiyetini anlayabiliyorlar.
Kaldığım hostele (Heritage bu arada, öneririm) yakın Gülistan Sarayına gittim (Davar Cd. üzerinde (şaka gibi)). Heryeri görmek isterseniz 15.500 tümen ediyor. Ana bina ve bir kaç küçük salonu gezdim. Gani gani yetti. Şöyle söyleyeyim Şah Çerağ'ın yanından bile geçmez. Gitmeseniz de olur.
Tahran'daki son gecemde İran İsrail'e 200 kadar füze sallayınca hava sahası kapandı ve fakir üçüncü uçuşu da iptal olunca karayoluyla gelmeye karar verdi. Hemen resepsiyon bir Tebriz otobüsü bileti ayarladı. Azadi meydanının yanında (bu arada görmeseniz de olur, çirkin bir heykelin etrafındaki bomboş bir meydan) otogarda Tebrize revan oldum. Anlatması yaşamasından zor, otobüs, taksi, dolmuş, otostop ve daha başka birçok tekerlekli vesaitle Kapıköy sınır kapısına vasıl oldum. Buradan Van'a dolmuşlar var. Birine atlayıp rahat bir gümrük kontrolünden sonra (nasıl rahat olmasın, tüm bagajım üç kiloyu bulmuyor!) Van'da şöyle bir toprağı öptüm. Bitik olduğumdan uçuşa kadar ancak Van Kalesini ve Van Müzesini gezdim. Müze güzel, iyi düzenlenmiş ve beklenen frekans: bomboş. Kalenin tepesine çıkmaya gerek yok, uzaktan daha güzel görünüyor. Müzekart her iki yerde de geçiyor. Bu arada e-devletten müzekart çıkarmanızı öneririm. 60 TL.ye yurdumun tüm müzelerine giriyorsunuz.
25 Eylül 2024 Çarşamba
"Go! Eko-Diktatörlük" Ekolojik Distopya.
Devir değişti, artık kitapların tanıtıcı klipleri yayınlanıyor. Bağlantı üstte. Konusunu merak eden tıklar ve yazının kalanını okumaz. Günümüzde çoğunlukla yapıldığı gibi. Okumak zihni daha çok yorar, daha fazla oksijen harcamanız gerekir, kalbin daha çok pompalanması gerekir. İçgüdü de buna karşı koyar, kolay eylemi seçer. Okumayız, izleriz, eblehleşiriz.
Kitaba dönelim. Kısaca ekolojik distopya diyebiliriz. "İyi bilimkurgu, iyi edebiyattır" mottosunu yanlış çıkaran bir eserdir. İşlediği bilgiler son derece ufuk açıcı, beyin tokatlayıcı olmasına karşın fakire göre bir roman değildir. Çok eksenli ilerleyen olaylar örgüsü birbiriyle ilgisiz ve edebi kurgudan uzaktır. Yazarımız da bunu idrak etmiş olacak ki, kitabın başında kahramanlarının şeceresini belirtmekte fayda görmüş (ben de faydasını gördüm).
Altını üstünü çizdiğim yetmezmiş gibi (hiç adetim olmadığı halde) kulaklarını büktüğüm sayfalar oldu. 31 yıl önce bugüne dair yaptığı saptamalar, yaşanan zamana ilişkin yürüttüğü tahminler çok yerinde. Devamlı büyüme üzerine kurulu bu ekonomik model, muktedirlerin çoktandır farkında olduğu halde göstermelik birtakım (Bkz.Green Deal (yahut büyük yalan mı desek ne desek! Mahmut mu desek)) çevresel kaşıntılarla pazarı oluşturan kitlenin gazını alıyor (bir tişörtün imalatı için 2700 (İKİBİNYEDİYÜZ) litre su harcanıyor). Siz diş fırçalarken suyu kapatıyorsunuz ama çöpe attığınız her tişört için üç tona yakın harcanmış suyu da boşa çıkarmış oluyorsunuz. (fakir, partallarını yer bezi yapar, toz bezi yapar asla atmaz). Böyle örnek çok!
Gaia ölmek üzere olunca yapılan ekolojik darbe de (ki bombastik de bir devrimdir ha! (para, reklam, medya, seyahat, özel araç külli yasaktır)) zamanla güç zehirlenmesine uğrayıp bir nevi diktatörlüğe evrilir. Ama bu zaten bildiğimiz birşeydir. Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar. 31 yıl önce AIDS en büyük sağlık sorunuydu. Kitapta da öyle. Nedir: papaz her zaman pilav yememektedir. Bilimkurgucular da çuvallar (Bkz.Galaksilerarası seyahat).
Hülasa; zihin açmak için okunur, edebi zevk için okunmaz diyerek bağlayalım.
Hamiş: 219. sayfada yazarımızın düşüncelerinin Abdurrahman Dilipak'la uyuştuğunu görünce pek güldüm.