Budai, yetkin bir dilbilimcidir. Helsinki'ye bir dilbilim kongresine giderken uçağı karıştırır. İndiği diyarda (yolculuktaki ne kadar sürdüğü belirsiz uykunun da sonucu) o sersemlik haliyle bir otele kapağı atar. Ancak kimsenin konuştuğu dili anlayamamakta, yazılanları okuyamamaktadır. Daha da kötüsü kimse iletişime de yanaşmamaktadır. Olaylar gelişir.
Şöyle diyeyim: Kafka haltetmiş! Budai; yabancılaşmanın, sürgit bir fasit dairenin, anlaşılamamanın kitabını yazmış. Düşünün; hayatta en iyi bildiğiniz ve eksene aldığınız bir ihtisasın hiç bir işe yaramaması, bunun ötesinde koca bir hayatın dışında kalıp içine girememek duygusunu o kadar detaylı ve gerçekçi bir şekilde vermiş ki! Kimi çevrelerde kült kabul edilen bu romanı (239 S.) sonuna kadar okumakta oldukça zorlandım doğrusu. Kimi yerlerde kapatıp kendime sorular sormak zorunda kaldım, kimi yerde sosyal teori araştırdım. Her halûkârda hazmı güç geldi. Bu güçlükler içinde süpersonik bir final hayal ediyor insan (misal: Budai uyanır!) ister istemez. Olmadı!
Kısacası düşünsel hazları fazlasıyla, edebi ve duygusal hazları eksiğiyle veren bir romandır. Eğer ki iyi bir ruhsal halin içinde değilseniz, kimi zaman kendinizi kalabalıklar içinde yalnız hissediyorsanız yaklaşmayın bence. Ama diğer türlü: ıskalanacak bir iş değil, kafa açar.