21 Ocak 2023 Cumartesi

"Babylon" Sinematik Belgesel.

  Damien Chazelle'in yeni filmi çıkmış, durur muyum? İlk gece gittim. Bayağı uzun (3s9d). Açılışta izleyiciyi hemen yakalayan ve uzunca bir süre bırakmayan tempolu bir kurgusu var. 1920 Amerika. Savaş sonrası refah ve rahatlığı, sinema henüz sessiz. Meni ve Neli; bir sinema kompradorunun partisinde (ama ne parti) tanışır (Meni, Neli farkına varmadan ona aşık bile olur). Neli; yıldız olma hayalleri kuran yetenekli bir hilibili, Meni ise bildiğiniz ortacıdır (ama ne zeki ortacı). İşler gelişir. 
   Açılışta gördüğümüz parti, Gaspar Noe'nin Climax'ına aşık atar ve hatta geçer. Büyük bir nefesli big band, cüceler, filler, narkotik deposu (kokainler kiloluk tepelerde!), şuurunu kaybetmiş, tamamen id kontrolünde (yahut kontrolsüzlüğünde) bir kalabalık. Neyse görmek gerek (bunu nasıl, hangi kamerayla çekmişler diye şaşırdığım çok sahneler vardır). 
   Kostümler, oyuncular (margorabi (çok güzel), bredpit (çok cool), diegokalva (oldukça yakışıklı)), dekorlar, kurgu (ortalarda aksıyor, sonda ciddi tekliyor ama genel olarak iyi), renkler, kadrajlar, müzikler (müzikte oskar alır bence), renkler gayet iyi. 
   Ancak; (metinde ancak varsa öncesini okumayın der bazıları) tüm bunlara karşın pelikulamız genel olarak dönemin adeta bir fotografisini kimi insan hikayeleri etrafında veriyor (son izlediğim filmlerde karşıma sıkça çıkan neticelenmemiş aşk teması burada da var (yoksa mavi araba sendromu mu? bilemem)). Sorular sordurmuyor, herhangi bir ciddi mesajı yok (ırkçılığa ve sınıf farklılıklarına kısaca değinmiş), sonlara doğru Bunuel'in Bir Endülüs Köpeği'nden (taa 1929'da çekilen bir kısa filmin fakirde travmatik etkileri olması da vel minel garaip), Matrix'e, Tron'a ve hatta en son Avatar'a kısa kısa yer verilmesi; filmimizin, sinemanın evveline ve ahirine bir saygı duşunda bulunmak çabasında olduğunu düşündürüyor. Lakin izleyiciye aktarılan sadece 1920 ve 50'ler arası dönem (sessizden sesliye geçiş ve sancıları iyi aktarılmış, ona diyecek yok). Endüstrileşen sinemanın acımasız yüzü, proleteryanın tiyatrosu rolünü nasıl üstlendiği, kitleleri nasıl etkilediği bittamam verilmiş. Eee sonra! Sonrası yok. 
   Hülasa, üç saat uzun. İş iyi işlenmiş ama nasıl söyleyeyim? Şöyle söyleyeyim: birbuçuk metrelik iyi bir adana kebabına hallenmek başlarda iyidir ama sonlarda zorlar. İşte tam da öyle. Yine de siz bilirsiniz.




PS: Yalnız tobimeguayr'a sosyopatlık ne yakışmış kardişim!

2 yorum:

  1. Brad Pit'in de şansı hep Babil'den gidiyor... Babel, babylon..Elinize sağlık, güzel bir filme benziyor:)

    YanıtlaSil