Huliyan'ın kanseri nüksetmiş. Metastaslar çeşitli, doktor "tedavi edelim ama iyileşme zor!" diyor. Huliyan "kalan zamanımı kemolarla harcamak istemiyorum." diyor. Huliyan Madrit'te yaşıyor, Arjantin diasporasından, tiyatro oynuyor, film çekmiş zamanında, biraz sergüzeştî. Tomas, Huliyan'ın eski (ve sağlam) bir dostu. Huliyan, köpeği Trumanı pek seviyor. Tomas Huliyan'ı dört günlüğüne görmek için taa Kanada'lardan Madrit'e geliyor.
Nereden bakarsanız karamsar bir hikaye. Yönetmen, bu karamsar hikayeyi hiç pespaye sinematik trüklere (ne işim olur trükle) hilelerle, acıklı müziklere yaklaşmadan pek şükela bir şekilde aktarmış kordelaya. Filmin sonuna kadar ilginin düşmediği bir tempo var. Üstelik bu tempoda ne bir aksiyon, ne akılfersa dönüm/kesişme noktaları yerleştirilmişti. Sadece (olabilecek) hayat. Ama 1s48d'da dostluk, sevgi (evlat ve hayvan sevgisi de dahil olmak üzere), ölüm, dirim, geçicilik gibi önemli bir çok şeyi yaşar gibi oluyoruz.
Ricardodarin'i daha önceki filmlerinden tanıyoruz (hiç bir filmi fakiri hayalkırıklığına uğratmadı) ama Havierkamara'yı ilk kez izledim. Ortaçağ azizlerine benzeyen ilginç yüz yapısı ve abartısız oyunculuğuyla, O da gayet iyi. Arjantinli Doloresfonzi de çok güzel kadın şimdi... Truman ise yaşlı, sakin ve yerinden kalkamayacak kadar halsiz bir pati. Filmimizin sonundaki hamle ise hayvan dostlarını pek hislendirecektir.
Sakin bir akşamda, telefonlar kapatıldıktan sonra, bir kadeh kırmızı şarapla çok iyi gider.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder