24 Kasım 2016 Perşembe

"Müptezeller" Emrah Serbes Çağrışım !


  • Öyle düz bir tanıtım yazısı olmaz bu novellaya.
  • Çünkü düz bir roman değil (zaten içinde de roman olduğu yazmıyor) !
  • 163 sayfalık esere novella diyebilirsiniz belki ama standart serim-düğüm-çözüm örgüsünde olmadığından belki de diyemezsiniz.
  • Bay Serbes'in başta yazılan kısa yaşamöyküsü ile kitap apaçık parallellikler taşıyor. Zaman, mekan ve kurgu olarak gözden kaçmayacak (kaçamayacak) bu parallellikler; insanda acaba "Emrah, o kafayı yaşadı mı ?" sorularını düşündürüyor.
  • Deliduman'daki protagoniste (ne işim olur protagonistle !) esas oğlana benzer Bakır Arslan'ın ağzından anlatılanlar mebzul miktarda argo ve mümbit miktarda küfür içerir. Ama o mekan ve zamanda yaşananlar belki de aynen böyleydi, bilemeyiz.
  • Kendi adıma esas oğlana zerre yakınlık duymadım, karakteri içselleştiremedim, Deliduman'da aldığım zevki alamadım ama,
  • İşte bu ama, leş gibi bir iş günü akşamı aldığım kitabı gecenin yarısına doğru başlayıp, sabahın üçüne kadar (ki üçbuçuk saat sonra kalkıp yine işe seğirttim) elimden bırakamayıp bitirmeme neden olmuştur.
  • Öyle edebi bir şaheser falan değil, şanjanlı betimlemeler, dağdağalı replikler, olağanüstü bir kurgu falan yok. Yazar, 163 sayfa boyunca okuru pata küte tokatlıyor. Zank diye köpeklerin zehirlenmesinden başlıyoruz, Beşiktaş iskelenin Beşiktaş iskele olduğu zamanlarda o mekanda içilen biralarla bitiriyoruz. Bitince de ağızda kekremsi, acı (gereğinden fazla içilmiş kötü rakının sabah ağızda ve nefeste kalan etkisi) bir tat kalıyor. Arka kapakta yazdığı gibi "Yaz biter, güz biter, hep kış gelir".
  • Bay Serbes "Bit Kuşağı"  yazarlarına mı öykündü, yoksa gerçekten yaşandı mı bunlar; bilemiyoruz. Aklıma Ankara'daki "Hoca" (ki eserdeki en bombastik karakterlerden biridir) ve afyondan ağrısını unutan "amca" geliyor (bu ikisi bile bir filme yeter).
  • Diyeceğim odur ki : bir Deliduman değil ama bir Emrah Serbes çalışması. Her halûkarda okunur. Ben sevdim, sizi bilemem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder