Aşk filmi sevmem, Country müzikten zerre haz almam, Belçika ise bence gereksiz bir ülkedir.
İşte önyargılı olmanın sakıncaları...
Bir gün bir film izlersin, hayata bakışını değiştirir. İşte öyle bir filmdir...
Dövmeli muhafazakar Elise, Amerika hayranı country müzik yapan (zahiren konservatif) ancak sıkı bir ateist olan Didier ile tanışır, gönül barıştırır, evlenir, çocuk yapar. Çocuk ölür (hemi de filmin ortasında). Olaylar gelişir. Konumuz bu.
Filmimiz başlar başlamaz, izleyiciden dikkat gerektirdiğini anlayan sekanslar yakalıyoruz. Yönetmen zor bir işe kalkışmış ve hakkını da vermiş. Kilit noktalardaki detayları, sonraki sahnelerde oyunculara yüklemiş, çok da iyi yapmış. (Misal : Didier ve Elise'nin doktorla yaptıkları görüşme)
111 Dk. boyunca fleşbek ve fleşforvırdlarla geçen filmimiz, ilk saniyelerin kronolojinin neresinde olduğunu çözmemiz için gerekli ipuçlarını, sinefile tam zamanında veriyor. Kamera oynatılan senaryo ise duygu ajitasyonuna son derece müsait olmasına rağmen böyle bir çaba içerisinde değil. Gerçek hayatı olabildiğince tarafsız veren bir anlatım sergileniyor. Buna rağmen, hazırlıklı değilseniz hazırlıksız yakalanmanız garanti. (diyeceğim : duygusal boşalımlarınızı dışa vuracak bir grup içinde izlemeyiniz, salya sümük halinizi başkaları görmesin !)
Yukarıda bahsedilen konu içinde, aşk, evlilik, ölüm, inanç, kök hücre tedavisi, bluegrass (merak eden bağlantısını tıklasın), müzikal ahenk, corcbuş'un dangalaklığı, dövme gibi hassasiyetler incelenmekte. Hadi bunları incelemeyeyim de film izleyeyim diyen sinefil ise 111 dakika boyunca "iyi" bir film izlemenin hazzına varmaktadır.
Nüdizm vardır, seks vardır, müstehcenlik yoktur. Alkol ve sigara vardır, özendirme yoktur. Her türden duygu vardır, ajitasyon yoktur. Gerçeğe çok yakın, izleyeni içine alan, ezberleri bozan filmdir. İzleyiniz, izlettiriniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder