Banliyöde yeni bir ev (ama yakınından raylı geçen), arada bağrışan iki sevimli çocuk, aşkın kaybolduğu geriye silik sevgi tortusunun kaldığı bir eş, standart cumartesi konukları, düzenli seks, sıkıcı bir iş, ütopik hayaller. İşte; orta yaşa yaklaşan ve beklenen frekansı gerçekleştirmiş günümüz erkeklerini bekleyen hayat döngüsü.
Bu dönemde; uyaranlar zayıflayınca, içgüdüler devreye giriyor ve andropozun habercisi değişiklik istekleri bünyeyi vuruyor. Esas adamımız Jonas, işte tam bu evrede... Vee karşısına kuntastik bir fırsat çıkınca, kendini olayların akışına bırakıyor, olaylar gelişiyor. Hem de nasıl !...
Bir önceki filmimizin; kadın denen süpersonik canlının değer yargılarını, zihninin işleyişini incelerken, bir sonraki filmimizin erkek denen tek hücreli (beyinsel olarak) organizmanın tepkileri üzerinde kamera oynatması pek ilginç bir tesadüf oldu. Üstelik filmlerimiz hayli farklı coğrafyalarda geçmekte. Bir önceki İspanya-Kolombiya yapımı, bu ise Danimarka. Biri sıcak, diğeri soğuk ülkenin insanları benzer hallerle karşı karşıya kalıyorlar. Tresenteresan yahut velminelgaraib...
Standart holivut sinefiliyseniz kordelamızı takipte güçlük çekebilirsiniz. Zira filmimiz sık sık yapılan plan kaymaları, ileri sıçramalar, geriye hoplamalarla pek bir doludur. Lakin standart filmler sizi sıkıyorsa, tam yerine geldiniz. Çünkileyin; izleyiciye "- Kafanı dağıtma, patlamış mısır yeme, telefonunu kapat, dikkat et çocuum, ilgini düşürmeee!" diye basbasbağıran bir filmimiz vardır. İlk yirmi dakikalık prologu bilhakkın çözebildiyseniz, gerisi de ılık portakal şurubu kıvamında akacaktır. Diyeceksiniz ki : ilk 20 saniyede başrolün öldüğünü bilerek nasıl ilgimi canlı tutabilirim ? Derim ki : izleyin görün !...
Başta yazdığım girizgah yapılıp, karakterler yerli yerine oturup, olaylar akmaya başlayınca, filmin tarzı sosyolojik eleştiriden gerilime doğru hafif kayıyor. Ancak, fakiri son zamanlarda cezbeden İskandinav havası, ikeavi (hah bu sıfatı da şimdi uydurdum, zannederim yeterince açık) dekorasyon, çiğ ışıklar, stilize şiddet, sekanslarla kurufasulyepilavturşu uyumu gösteren özenli müzik, sade ve aynı zamanda şıkır şıkır oyunculuklar, kontrolsüz kan akışı, ankor vat tapınağı (ne ilgisi var demeyin, oradaki çekimler ayrı güzeldir), filmin türü ne olursa olsun izlememizi sağlıyor.
2007 yapımı imiş. Bugüne dek nasıl kaçırmışım bilmem.
Evlenecek olan çiftlerin, evli olan çiftlerin, evlilikleri yıllanmış çiftlerin, kızlı-erkekli çiftlerin, kızlı-erkekli tekil bireylerin izlemelerini ve sonra çıkarımları konusunda alçak sesle fikir alışverişinde bulunmalarını öneririm.
Şiddet ve çıplaklık sahneleri (hele ilk 20 saniyede olanlar yetişkin çocuklarıyla filmi izleyenlerin yüzünü kızartabilecektir (ebeveynlerin yüzünü)) biraz bolca olduğundan geç vakitte izlemek daha hayırlı olacaktır (bu son cümleyle zeitgeistı yakaladığımı hissediyorum, yakında belediyeden bir ihale alasım var. hadi hayırlısı !)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder