Okuması kolay da okuduktan sonra üzerine düşünmesi zor romandır.
İyiden iyiye külliyatına girer olduk Bayan Güzelsoy'un yetenekli oğlunun. Okudukça insan aşinalık kazanıyor. Kimi karakterler geriye ileriye selamlar çakıyor. Hemen her romanda bir bölümün geçtiği Doğu illerine yakınlık geliştiriliyor. Ana konudan bağımsız küçük öykücük misali ara kaçışlarda romanın nefes aldığı hissediliyor.
Nevirmor ve Bembeyaz adlı iki karganın genel anlatıcı olduğu, alt anlatıcıların ise yazmaya üşeneceğim kadar çok olduğu bir omurgası var romanın. Yine bir insanlar geçidi. Kendi adıma romanın tümüne odaklanacağıma, alt öykülere, insanların küçük hikayelerine (kimininki Sâdere'ninki gibi novellaya hallense de) yoğunlaştım. İkinci okumada, karanlıkta kalan bir çok noktanın aydınlanacağından eminim. Bazı şeyler var ki ilk okumada apaşikar ama (misal Tan Baskını).
Karakterler; başka romanlarda olduğu gibi paralellikler taşıyor. Muktedirden kaçan şair, gizemli şifacı, konuşan kargalar, bilge deliler, tövbeli orospular. Kah roman, kah masal okur gibi oluyorsunuz. Faruk Ferzan ve Süreyya rabıtasının (aralarındaki sıradan bir aşk olmaktan ziyade basbayağı bir rabıtadır bence), aşk ve ölüm bilmecelerinin, zalim mazlum karşıtlığının etrafında dönüp duruyor, herkesin kendine göre yorumlayabileceği birtakım sorular (bakınız cevaplar değil. Sorular) la hemhal olurken bir de bakıyorsunuz ki roman bitmiş. Değer mi ? Kitabın aksine bence değer.
Yakın durun derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder