29 Kasım 2013 Cuma

"Beynine Bir Kez Hava Değmeye Görsün" İçeriği de adı gibi ilginç !...

   "Beyin cerrahisi öyküleri, birçoğumuzun okumayı tercih ettiği türlerden oldukça farklıdır. Hatta böyle bir konunun üzerine yazılmış öykülerin olabileceği düşüncesi bile şaşırtıcı gelebilir. Ancak gerçek yaşamdan alınmış birçok dramı ve bunlarda rol alan -ister doktor ister hasta olsun- tüm kahramanların yaşadıklarını, bir beyin cerrahı lan ama bir hasta gibi acı çekip, hasta yakını gibi üzülen bir uzmanın bakış açısıyla okumak, öyküleri hepimizin yaşamının tam ortasına oturtacaktır."
   Kitabımızın arkasında yazan ibare budur.
   Evet ! yazarımız bir beyin cerrahıdır. Kitapta da; kendisinin bu mesleğe yönelirken neleri yaşadığını, mesleğinin ilk yıllarını (bazen fazla detaya girerek) anlatmıştır. Kullandığı dil akıcı, anlattığı öyküler zihin çekicidir. Yazılan olayların kişisel detaylarını bir kenara bırakıp satır aralarında verilen hap gibi bilgiler ve hinoğluhinkârilerin (var böyle bir insan grubu, işkembeden sallamıyorum) sezebileceği detaylar ise tam bonustur. Dikkatinizi buralara verirseniz kitaptan %120 civarında bir verim alabilirsiniz. 
   Zirâ (hah ! emekli olduğum anlaşıldı böyle başlayınca) yaş kemale ermeye başlayınca ister istemez sağlık konularına da bir aşinalık, bir merak peydahlanıyor. Bu meyanda (iyice !) tıbbın, biz ölümlüler için sıkı bir giriftzenlik yaptığını yavaş yavaş idrak ediyoruz. İnceden seziyoruz ki, doktorlar arasında bir jargon (hem de bizim anlayamadığımız türden) var (burada teknik teknik terimleri kastetmiyorum). Her şey televizyonlardaki sağlık programlarında yansıtıldığı, gazetelerin sağlık sayfalarında yazdığı gibi değil. Bendeniz bu ayrıma; kansere yakalanan bir dostumun kilosunu soran bir doktorun (normalin üstünde olmasına rağmen) "hımm biraz daha fazla olaydı, iyiydi" demesinden sonra aydım (merak edenler olursa, o dostum şimdi gayet iyi).  Neyse bırakalım kişiseli, gelelim kitabımıza. Evet; sağlık, beyin, acı, hastalık konularına ilginiz varsa (siz ne patetik vakasınız öyle !), doktorların kendilerine özgü dünyasını merak ediyorsanız alıp okumanızda fayda var. Umarım hiç ihtiyacınız olmaz ama ihtiyacınız olursa da bir Nöroşirurji uzmanının karşısına daha donanımlı çıkabilirsiniz. 
   Aşağıda da kitapta ilgimi çeken hap gibi bilgiler vardır. Vakti olan okuyup bilgilensin diye yazıldı.

Cerrahi asistanının mottoları : "oturabiliyorsan ayakta durma, yatabiliyorsan oturma, asansör varken merdiven çıkma, uyuyabileceksen uyanık durma ve her zaman ilk uygun anda yemek ye ve tuvalete git" 

Resüsitasyon girişimlerinin yüzde 95'inden fazlası başarısız kalmaya mahkumdur. Bunların içinden hayata döndürülmesi gerçekleştirilmiş az sayıdaki vakanın büyük bölümü  gene bir hafta içinde ölür. (bu arada resüsitasyon demek kalp masajı ve suni solunum demek oluyor.)(işte doğru bildiğimiz bir yanlış)

İki kuvvetli kokuyu birden koklamada güçlük çekeriz. Birçok ticari ürün gating ilkesini temel alarak çalışır. Tuvalet deodorantları kötü kokuyu ortadan kaldırmazlar, onun üstüne daha güçlü ve hoş bir kokuyu yükleyerek, beynimizde, kötü kokuyu kapı ardında gizlerler. Havayolu yolcuları için uçak motorları gürültüsünün maskeleme cihazları, motorların rahatsız edici sesinin, kulağa daha hoş gelen başka bir "beyaz" ses tarafından bastırılması ilkesiyle çalışır.

Ağrıyla ıstırap arasında derin bir fark vardır. Bütün hayvanlar ağrı duyar, ancak ıstırap çekmek insanlara hastır. Ağrı fiziksel bir olgudur, ıstırap ise ağrı tarafından oluşturulmuş duygusal bir ruh halidir. Istırap, ağrı ile birlikte algılanan belirsizlik, depresyon, çaresizlik, kızgınlık, korku ve umutsuzluk duygularının karışımıdır. 

Basit yaratıklarda beyin o kadar ilkeldir ki karmaşık motor davranışlar zorunluluktan, omurilikten kaynaklanır. Primatların dışındaki zayıf beyinlerde, bütün yüzgeçleri, kanatları ve ayakları işletecek olan "yazılımları" yükleyecek yeterince nöron yoktur. Nörofizyoloji bölümümüz bir vizyon çalışmasını, beyinsiz duruma getirilmiş birkaç kedi üzerinde yürütmüş ve sonra bu beyinsiz kedileri olaydan habersiz kedi severlere vermişti. Kedileri besleyenler bunların normal kedilerden farkını anlayamadığı gibi onların çok da zeki olduklarını bile iddia etmişlerdir. ("Benim minnoşum çok akıllı. Hınzır adını çok iyi biliyor ama bağımsızlığına çok düşkün, çağırınca gelmiyor!...")

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder