Bilimkurgu romanı yazmak zor zanaat! Zihninizde bir dünya tasarladığınız yetmiyormuş gibi buna okuyucuyu inandırmak, o dünyanın içine çekmek ve edebiyatın roman türüne olan klişelerine de uymak zorundasınız. Hem bir yabancılaşma yaratacak hem de bunun içselleştirmesini sağlayacaksınız. Zor iş, zor!
Bayan Bacigalupi'nin sevgili oğlu Paolo, bunu (üstelik de ilk romanında) pek güzel başarmış. Şimdiye kadar okuduğum bilimkurgulardan (sayıda pek de çokturlar ha!) oldukça farklı bir yerlerde duran 500 sayfalık romanımızın pek çok saygın ödülü var (Hugo, Nebula daha neler neler...)
23.Yüzyıl, "Gülümseyen İnsanlar Ülkesi" Tayland Krallığı. 23.yüzyıl denilince akla uçan otomobiller, ışınlanan insanlar, uzay yolculukları falan gelmesin. Bildiğimiz bilimkurgulardan ve distopyalardan çok daha farklı bir dünya betimlenmiş. Fosil yakıtlar, bildiğimiz silahlar, güçlü hükümetler, çelik/ilaç/petrol/silah tröstleri yok. Buna mukabil en büyük güç (evet devletlerden de güçlüler) gıda/gen şirketleri. Bu çevrimden elinden geldiğince soyutlamış kendini Tayland. Rüşvet artık kurumsallaşmış.
Romanımızın her bölümünde bir kişinin şapkasını takıyoruz. Gen-kırma biyogıda şirketlerinin paravan ajanı Anderson, Anderson'un sarı kartlı yaşlı çinli müdürü Hok-Seng, Çevre Bakanlığının rüşvet almayan başkomiseri Caydi ve romana adını veren kurma kızımız (hiçi-kiçi) Emiko. Böylece oluşturulmaya başlayan dünyaya çeşitli kişiliklerin perspektifinden göz atıyoruz. Çok da iyi oluyor.
Bir kere başlandığında sizi içine çeken bir metin. Satırlarda yazan sıcağın, nemin, çürüyen sebzelerin, kanın, terin, lağımların, okyanusun (üstelik bu sıcak günlerde okunduğunda) adeta kokusunu alabiliyorsunuz. Kimi zaman cinsellik ve daha sıklıkla şiddet içeren oldukça sert sayfaları var. Karakterleri zihninizde canlandırdığınızda, hayal edilen dünyayı gerçekliğe doğru çekebiliyorsunuz. Ve kabul etmeliyim ki, son yıllarda okuduğum distopyalar içinde gerçeğe en yakını olarak "Kurma Kız"ı müstesna bir yere yerleştirmiş bulunmaktayım. Öyle zombili-canavarlı-uzaylı (ayağı yere sağlamca basmayan) distopyalardan değil. Üstelik 10 yıl önce yazılmış olmasına karşın pandemilerin önemini bu kadar öne çıkarmasındaki öngürüyü alkışlamak gerek.
İyi bilimkurgu, iyi edebiyat sevenlere öneririm...
Romanımızın her bölümünde bir kişinin şapkasını takıyoruz. Gen-kırma biyogıda şirketlerinin paravan ajanı Anderson, Anderson'un sarı kartlı yaşlı çinli müdürü Hok-Seng, Çevre Bakanlığının rüşvet almayan başkomiseri Caydi ve romana adını veren kurma kızımız (hiçi-kiçi) Emiko. Böylece oluşturulmaya başlayan dünyaya çeşitli kişiliklerin perspektifinden göz atıyoruz. Çok da iyi oluyor.
Bir kere başlandığında sizi içine çeken bir metin. Satırlarda yazan sıcağın, nemin, çürüyen sebzelerin, kanın, terin, lağımların, okyanusun (üstelik bu sıcak günlerde okunduğunda) adeta kokusunu alabiliyorsunuz. Kimi zaman cinsellik ve daha sıklıkla şiddet içeren oldukça sert sayfaları var. Karakterleri zihninizde canlandırdığınızda, hayal edilen dünyayı gerçekliğe doğru çekebiliyorsunuz. Ve kabul etmeliyim ki, son yıllarda okuduğum distopyalar içinde gerçeğe en yakını olarak "Kurma Kız"ı müstesna bir yere yerleştirmiş bulunmaktayım. Öyle zombili-canavarlı-uzaylı (ayağı yere sağlamca basmayan) distopyalardan değil. Üstelik 10 yıl önce yazılmış olmasına karşın pandemilerin önemini bu kadar öne çıkarmasındaki öngürüyü alkışlamak gerek.
İyi bilimkurgu, iyi edebiyat sevenlere öneririm...
bunu çok merak ettim, bakayım ben de, elinize sağlık:)
YanıtlaSil