Sistem şöyle işliyor: yollarına çıkan bir pürüzün düzeltilmesi için sermaye/siyaset çevreleri bir komplocuyla anlaşıyor. Komplocu bu pürüz (ki kastedilenin bir insankişisi olduğunu anlamışsınızdır herhalde) için gerekli verileri toparlıyor, ortadan kaldırılması için güzel bir senaryo hazırlıyor, bu iş için çalışan organizasyonlardan birine gidip teklif alıyor, teklif uygunsa işi yaptırıyor. Bu organizasyonlar bir nevi lonca gibi çalışıp ellerinin altında suikastçılar bulunduruyor.
Reseng bu suikastçilerden biri. Piyasanın en eski loncası "kütüphane"de çalışıyor. Çöplükte doğmuş, kütüphanede büyümüş, işinin ehli. Ancak bir gün klozetinde bir bomba bulunca işler karışır, olaylar gelişir.
334 sayfalık romanımızın başlangıcı pek sürükleyici. İlk sayfalardan başlayarak egosantrik kişiler cirit atmakta, bunların aforizmik (var mı böyle bir kelime bak bilemedim!) konuşmaları da ilgi çekici. Baş karakterden başlayıp, yan karakterlere kadar devam eden bir şenlikli hava hiç durmuyor. Kapanış sahnesi ise Nolan Bey'in "Tenet" filmine taş çıkaran bir aksiyon içeriyor.
Ama sevemedim!
Nedir: Ne bu tip kiralık katilli romanlara başlamama vesile olan "Şibumi"ye ne de favori polisiye yazarlarımdan L.Block'un filatelist kiralık katillerine yaklaşamayan bir protagonistimiz var. Reseng'in yetenekleri fazla ama derinliği yok. Çevresindekiler de buna keza son derece karikatürize edilmiş karakterler. Kurgu ve anlatılanlar ise ortalama bir polisiyeye yakışır tarzda. Evet, yaz günlerinde gideri var, kolay okunuyor ama verdiğim paraya değmedi. İlk fırsatta birine hediye edilecekler rafında durup duruyor. Siz bilirsiniz yani!
bir romanda en önemli şeylerden biri bence baş kahramanın derinliği.. tüh bu kötü olmuş..:)
YanıtlaSilŞibumi'deki Nicholai Alexandrovich Hel'in derinliğine sahip bir kiralık katile daha rastgelmedim. Tespitinize katılıyorum...
Sil