Aşırı kapitalist, duygulardan/vicdandan/merhametten azade bir işadamı geçirdiği kazadan sonra sevgi kelebeği olur, ailesi karşı çıkar. İki buçuk saat bunu izleriz.
Kendi adıma en daraltan Yavuz Turgul filmi idi diyebilirim rahatlıkla. Evet, oyunculuklar, çekimler, kostümler, dekorlar, filtreler (ki tüm bunlarda bir dizi havası var) çizginin üstü ama ne bileyim filmin çoğu tiyatro havasında geçmesine karşın hiç bir şey çağrıştırmadı bende. Oysa Nuri Bilge Ceylan'ın (NBC) "Kış Uykusu"nda (hiç adı anılmamasına karşın) ciddi bir Çehov hissiyatı uyanmıştı (öyle de kuntellektüelimdir). Bu işte ise (kör gözüm parmağına) bir Yurttaş Kane'in "rosebud"u, Vittorio De Sica'nın "Bisiklet Hırsızları"; "al bak ne sanatsal referanslar" diyerek işlenmişse de hiç bir edebi, sinematik duygu çağrıştırmıyor. Bazı yerlerde adı sanıyla Tolstoy'dan bahsedilmesine rağmen (ki bu diyalog da kadük kalmıştır) filmin tümünde Tolstoy'u çağrıştıracak en küçük bir an yoktur.
Şener Şen, karakterdeki dönüşümü gayet güzel aktarmış, Rutkay Aziz (amma kilo almış) her zamanki gibi farklı bir renk katmış. Mahçup adlı köpeğimizin araba çarpmasından sonraki durumu pek araba çarpmışa benzememesine karşın (bakışları bizi bizden almıştır. Başka), Mazhar'ın hayatını değiştiren kaza bir iki renk ve duman efektiyle geçiştirilmesine karşın, solla ilgili referansların çok yüzeysel olmasına karşın, açılış sahnesi ve sondaki sahnelerin aynı olması ile Kore sinemasına pek de şık olmayan bir selam çakılmasına karşın, Firdevs'in (annenin) Mazhar'dan (oğlundan) sadece iki yaş büyük olmasına ve adeta bir Betül Mardin karikatürü çizmesine karşın, yağmur çekimlerinde (ha ! Anjelika Akbar'ın o sahnede yaptığı müziklerin hakkı yenemez !) bir reklam filmi görselliği yakalanmasına karşın, sonunun (hani izleyiciye pas atılır ya bazılarında) aşırı açık uçlu olmasına karşın (Aaa sıkıldım "karşın"lı maddeler yazmaktan, yani daha çok var) ezecek iki buçuk saatiniz varsa gidebilirsiniz. Ben tekrar izler miyim ? Asla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder