Arakolpa'dan bir gezi yazısı daha :
Bu sefer destinasyon yakın. Hem yakın, hem uzak. İstanbul'dan 460 km. (Ankara'dan yakın misal) uzaklıktaki Kavala coğrafi olarak yakın olsa da yaşam tarzı olarak bize bir hayli uzak (özellikle de "yeni Türkiye"ye). Laf salatası yeter, bilgilendirmeye geçelim.
Uluslararası sigorta, triptik, uluslararası sürücü belgesi (ki garabet ve pahalı bir uygulamadır (ki ecnebi memleketlerinde araç kiralarken memleketimin sürücü belgesi haricinde kimse başka bir şey sormuyor)) gibi maliyetleri üst üste koyunca otobüsle yolculuğu tercih ettik.
Bu işi yapan bir kaç firma var. Biz Alpar Turizm'i tercih ettik. Lübnan'ın bombalanmış haline benzeyen Esenler Otogarında gayet nezih bir ofis yapmış olan Alpar Turizm; sadece Yunanistan değil daha başka yabancı memaliklere de ulaşım sağlıyor.
Neyse, konumuz Kavala. Alpar Turizm'in Beyoğlu İlçe Emniyet Amirliğinin hemen önünden 19.00'da kalkan servisi, servis sürücüsü Demirel Bey'in beyin kanırtan sohbetleri eşliğinde sizi ofise ulaştırıyor. Burada pasaport numaralarınız alınarak biletleriniz veriliyor. Benim gibi şehir dışından rezervasyon yaptıranlar için kredi kartınızdan bilet bedelini çekip (provizyon olarak) bileti alınca makbuzu imzalatıyorlar. Otobüs ve şoförü Yunan vatandaşı, şaşırmayın. 21.00'de kalkan otobüs sizi gece yarısında sınıra ulaştırıyor. İpsala'da çabucak biten pasaport kontrolünden sonra Yunanistan'da rastgele seçilen bir valiz gümrük memurları tarafından inceleniyor. 20 dakika falan sonra Yunanistan'dasınız. 2.5 üç saat süren bir yolculuk sonrasında da gece üçbuçukta Kavala'da Oceanis Otel'in önünde sizi bırakıyorlar. Alpar Turizmin Kavala'daki irtibat bürosu da bu otelin altında, dönüş için gece 22.30'da burada olursanız, dönüş biletinizi imzalatıp, valizlerinizi burada bırakıp, şehri gezebilirsiniz.
Kalmak için Oceanis Otel'i tercih ettik. Konumu güzel, otel büyük, otel eski, odalar ferahfeza, manzara iyi, kahvaltı yeterli, fiyatlar fena sayılmaz (2 kişilik oda 62 euro).
Kavala'da pek öyle fazla bir gezecek yer yok. Sahilden kolayca görülecek kale ve çevresindeki daracık duracık sokaklardaki Osmanlı etkisi taşıyan evler rahatlıkla ilk ve son gezinti tercihiniz olabilir. Feribot iskelesinin hemen üzerinde bulunan İmaret otel, manzarası ve mimarisiyle görülmeye değermiş. Biz gittiğimizde otelin her iki kapısı da kilitli olduğundan içeri giremedik, sonra da tekrar denemedik.
Yukarıdan rahatlıkla gördüğünüz su kemerinin yanına gitseniz de farklı bir şey göremeyeceksiniz. Bundan beş sene önce gittiğinizde yarısı kanla kaplı bir Kıbrıs haritası görebilecekmişsiniz lakin gelen Türk turistlerin çokluğu kayda değer girdi yaratınca o haritayı kaldırmışlar. Yine de "Konstantinopolis 460 km." tabelası duruyor (yanında Bizans kartalıyla). Halkta değil ama (özellikle okumuş olanlarda), devlet görüşünde Türk düşmanlığı marazi.
Malum, Kavala'nın en bilinen mamulü : kurabiye. Efendim turistik olmasın, orijinal olsun diye evde pişirilenini aldık. Vallahi içinde eser miktarda bile badem yoktu. Dükkanlarda satılan fabrikasyon olanlar hem daha taze, hem daha bademli. Misal Alpar Tur irtibat bürosunun iki üç dükkan solundaki kahveci Illy'de aldıklarımız, hayalkırıklığı yaratmadı. Yalnız Edirne'dekiler Kavala'dakilere acımasızca ağır basar (kurabiye bazında).
Prinos İskelesi yanı kafeler |
Kavala'da yemek için blog karıştırdım, tripedvayzır didikledim. Hemen tüm kaynaklarda; sahildeki iki taverna güzelleniyordu. Bir akşam oturduk, gelenler mutfak olarak pek başarılı değildi de "akşamdan kalmalığı yoktur, çok hafiftir" diye öve öve bitiremedikleri "Kavala Extra Ouzo"dan koşarak uzaklaşın, ben bunun kadar pespaye üzümden üretildiği iddia edilen içki görmedim. Bulabilirseniz mavi "Barbayanni"den şaşmayın. Bir de turistik yerleri sevmiyorsanız. Kaleye çıkan meydanın (arkanızı denize döndüğünüzde) sol tarafında kalan Kavala'nın çarşısında Kavalalıların (üf yazması ne zormuş) yiyip içtikleri yerler ilginizi çekebilir. Kendi adıma orada yapılan ızgara köfteyi, turistik yerlerde yiyemeyeceğinizi garanti ederim. Tavernalardaki fiyatlar fiks. Salatalar 3.5 eurodan başlıyor, üstüne feta peyniri konulmuş grek salata 5 euro. Başlangıçlar 4-7, çorbalar 3-6, mezeler 3-7, ana tabaklar 8-17 euro arasında. Bu arada bir hatırlatma, mönülerin arka sayfalarına ayrı bir özen gösterin, çünkü bazılarında "%13 garsoniye, faturaya ilave edilmiştir." ibaresini gördüğünüzde ilave bahşiş bırakmanıza gerek yoktur.
Taşoz'a nasıl gidiyoruz ? Tabiy ki feribotla. Buradan saat çizelgesine de bakabilirsiniz. Yüzünüzü denize döndüğünüzde sol tarafta feribot iskelesi var. 4.70 euroya bileti aldıktan sonra feribota bindiniz (şanslıysanız yenisi ile gidersiniz (yerlere kadar camlar, deri koltuklar, verimli bir klima gibi avantajları vardır. şanslı değilseniz eskisi denk gelir. sıkı bir vibrasyonla insana böbrek taşı düşürtür). Yanında simit, cips benzeri yiyecekleri olan martıları besleyebilir. 1 saat 50 dakika sonra Skala Prinous'tasınız.

Neyse zaten hepi topu geldiğimiz ve gittiğimiz gün kaldık Prinu iskelesinde, denizi de fena değildi. Sahildeki Zorba taverna da öyle.
![]() |
Aliki Beach |
Adayı çepeçevre dolaştığınızda göreceksiniz ki her yamaç yeşil, her sahil kumsal. Önceden etüd ettiğim Aliki Beach ile başladık tavafa. Çevresi olmasa da içi ve arkası ağaçlıklı, hemen yanıbaşında arkeolojik bir kazı alanı olan (ki kadim uygarlıklarca mermer yatağı olarak kullanılıyormuş) kumsalı şezlong ve şemsiyelerle, kumsal arkası ise tavernamsı restoranlarla dolu, temiz denizli bir plaj. Fotoğraf meraklıları bu kumsalın (arkanızı karaya döndüğünüzde) solunuzda kalan patikayı takip ederek mermerli antik sahile ulaşıp sanatlarını konuşturabilirler. Benim elimden gelen sefil foto ise ancak bu kadar.
Plajın (denizden bakıldığında) en sağındaki en tenha yeri tercih ettik. Şezlong ve şemsiyeler ücretsiz. Dolayısıyla en sağdaki işletmeden taam ettik. Mücvere fried squash flowers, güveçte pişmiş patatesli kıymalı patlıcana (üstü de hamurla kapatılıp, peynir rendelenmiş) musakka diyorlar. Yanına da burada keşfettiğimiz Vergina birası (avam bira gözüyle bakılıyor ama bence nereden baksanız güzel) ve domates badem salatası toplam 15 euro. Porsiyonlar kallavi olduğundan, her ısmarladığınız tabağın iki kişiye bir tane (musakka için üç kişiye bir de olur) olmasını öneririm.
Taşoz güzel bir ada. Turizm, adamakıllı yapılıyor. Fiyatlar her yerde aynı (sadece biiç (beach) tabir edilen yerlerde, mamullerin üstüne 1 euro ilave ediliyor (ki giriş ücretinin olmaması, wifi, şezlong, şemsiye parasının olmaması düşünüldüğünde gayet normal)). Aracınızı parkettiğinizde tepenize değnekçi dikilmiyor. Şezlonga şemsiyeye para vermiyorsunuz. Bunları kullandığınız yerlerde kimse tepenize dikilip "ne vereyim abime !" demiyor. Yanınızda birşeyler götürüp, şezlongu tüm gün kapatsanız dahi, bir Allahın kulu size rahatsızlık vermiyor. Tüm işletmeciler (en azından benim gördüklerim) güler yüzlü ve çözüme yönelik insanlar. Ada, Rumen, Bulgar, Sırp turist tayfasının pek rağbet ettikleri bir yer. Plakalar ve kendi içlerinde kapalı topluluklar olmasından kolayca ayırt edilebiliyorlar. Size gülümseyerek selam vermeyen kişiler genelde bunlar. Zannediyorum, güven sorunu olan ve içe dönük kapalı toplumların bireylerinde genel bir özellik. Ama gürültücü, kaba ve çevreyi kirletme eğilimleri haricinde bir zararları yok (böyle yazınca bayağı zararlıymışlar yav.).
Neticede, Taşoz deniz kum güneş tatili arayışında olanlar için güzel bir seçenek. Değerlendirmenizi öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder