24 Mayıs 2015 Pazar

"Oflu Hocayı Aramak" İzlediğim İlk Türk Melgeseli (Mocumentary)

 Bir grup belgeselci; zengin işadamı Ali Baltaoğlu'nun sporsorluğunda Karadeniz'in Modern Efsanelerini aramak üzere Karadeniz'e giderler, olaylar gelişir.
   Önce eksiler :
   Filmimizin sonu biraz havada, vermek istediği mesajın finalde daha vurgulu olmasını beklerdim, olmamış.
   Müzikler çoğu zaman kulağımı yordu.
   Bulgaristan'da yapılan çekimler ile Karadeniz'de yapılanlar arasında ciddi görüntü farkı vardı.
   Sonra artılar :
   Bu devirde sinema yapmak zor iş. Mizah yapmaksa daha zor (burada kastedilen incelikli mizahtır, yoksa Bay İvedik ve türevlerinin yaptığı mizahı yapmak kolay, böyle filmlerden de mahdut miktarda mevcut.). Muhalif mizah sinema yapmak ise üç okka kadar testis gerektiriyor. Bay Soyarslan, özel kesim pantalon diktiriyor olsa gerektir ki böyle bir projeye imza atmış (sponsorlar ise İnci ve Uludağ Sözlük !)
   İzlediğim ilk mocumentary (ki bu bağlantıda tanıtım web sayfasının bile mocumentary olduğu görülebilecektir) Türk filmi. Biraz açalım : filmimiz bir belgesel çekiminin belgeseli tadında veriliyor. Kendi hesabıma sıkılabilirim zannettim ancak (öyle yüksek bir tempo olmamasına karşın) ilgim hiç düşmedi.
   Görüntü yönetmeni, kurgucu, sanat yönetmeni iyi çalışmış.
   Senaryo ise orantısız zekanın bir ürünü. İlk izlemede çakılan çivilerin yerini kolaylıkla tespit edebiliyorsunuz. Misal : afişte Bay Baltaoğlu'nun önünde dikildiği binaların (ki projede alışveriş merkezi olarak geçmektedir) neye gönderme yaptığını anlamak için Ayzenştayn zekası falan gerekmiyor. Misal : halüsinojen mantarlı uzay kekini yiyen yüzbaşının bilinçaltının gösterildiği animasyon sahnelerini çözümlemek için Bay Sigmund olmaya hiç gerek yok. Amma : Bay Baltaoğlu'nun süpersonik Masseratisi ile İstanbul sokaklarında trafiğe takılıp kuzu kuzu gitmesinin verdiği mesajı alabilmek için vasatüstü mizah anlayışı gerekiyor. Keza; kendisine can sıkıcı sorular soran televizyon muhabirinin mikrofonunun üzerinde ne yazdığını ancak dikkatli sinefiller görebilir.
   Karadeniz'de yapılan çekimler ise hakikaten belgesele yakışacak netlik ve durulukta. Oyunculuklar yeterli (Karadenizlilerin doğal olarak verdiği konuşmaları tenzih ederim. Onlar çok iyi). 
   Yazılacak çok şey var. Halkın Olaylara Müdahale Aracının (H.O.M.A.) arkasındaki nazar boncuğundan, horonun hipnotik etkisine, Kaçkar'ın tepesine dikilecek kuleye, Bay Baltaoğlu'nun Bay Bakanla yaptığı telefon konuşmasından, Baltaoğlu Holdingin logosu ve sevgilisinin kaçtığı canlının korelasyonuna kadar yazılacak çok şey var. Lakin fazla ayrıntıya girip filmi mundar etmek istemiyorum. 
   Belki biliyorsunuzdur, vizyona birbuçuk iki ay önce girmesi gereken film, dağıtımcının (her nedense) geciktirmesinden 22 Mayıs'ta gösterime girdi. Sözkonusu dağıtımcı, iktidarın çektiği bir filmi (ki adını bile hafızadan sildiğimden yazamadım (ki kod adlı bişiydi)) yüzlerce kopya ile gösterime sokmuştur. Festivalde ödüller almış filmimizi ise nedensiz olarak iki aya varan bir gecikmeyle kısıtlı salonlarda göstermekte, bir iki sinema kritiği haricinde ise yazılı basında filmimizden söz edildiğini pek görememekteyiz. Belli ki filmin az gişe yapıp, üstünün örtülmesini istiyor birileri. Bugün koca salonda sevdiceğim ve ben ile bir çift daha vardı, toplamda dört kişi izlediğimize göre korkarım ki istenilen olacak.
   Benim hala umudum var. Yeni Türkiye'de (benim kafadakilerin) tek silahı mizah. İşte istediğim muhalif senaryo, işte mizah. Filmin eksileri olabilir. Ama bu kayıtsız kalmaya asla bir neden değildir. Asla ve kat'a internet üzerinden değil, sinema salonlarında izleyin. Bilet satışının bir şeyleri göstermesini sağlayalım (ki bu ülkede sadece üçüncü sınıf komedileri değil, muhalif mizahı izleyen bir kitlenin olduğunu gösterelim.). Çoluk çocukla da gidir, ana babayla da. Yakın duralım lütfen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder