Dencilroy, 2006'da çektiği "Fall"dan sonra piyasa işlerine yönelmiş; antin kuntin işlere imza attıktan sonra, tam doksana şık bir vole ile "Gece Sürüngeni"ni (bilmiyurum tam, sefil ingilizcem ile böyle çevirdim) çekmiştir.
Luizbluum, gece hırsızlıklarından medya dünyasına yatay geçiş yapar. Olaylar gelişir.
Sığ sinefilin yüzeysel olarak böyle özetleyeceği bu pelikulada elbette ki gördüklerimizden çok daha fazlası vardır.
Kapitalizmin bombastik bir özeti ve eleştirisi olarak da nitelendirebileceğimiz kordelanın en önemli kozları Ceykgilenhool'un (kendisi Soyadıokunamayangiller familyasından sevdiğimiz bir aktördür) kendini aşmış oyunculuğu ve tabiy ki başarılı bir senaryo ile aksamayan kurgu, güzel müzikler, iyi oyunculuklar ve daha neler nelerdir.
Dar kapsamda medyanın hal-i pür melali olarak değerlendirilebilecek senaryo geniş açıyla baktığımızda liberal, kapitalist ve cessur modern dünyanın (Bay Huxley'e bin selam olsun !) çarklarının nasıl döndüğünü gözler önüne sermektedir. Protagonistimiz Luizbluum, çalışanına (adeta bir holding siyosu mantığı ve pragmatizmiyle) işi hakkında yönlendirmeler yaparken, tavsiyeler verirken, eleştirirken, tehdit ederken ve nihayet ölüme gönderirken; fakire pek aşina göründü. Ahlaki ve moral değerlerin tümünden yoksun ancak sistemin işleyen çarklarının arasında pek mahir bir şekilde çapını büyütürken, insanların felaketlerinden, zaaflarından (ki Rönerusso da cami yıkılmış olmasına rağmen mihrap da sallantıdadır (pek severim kendilerini (ki kendilerinin bundan haberi hiç olabilemezdir))), zayıflıklarından yararlanarak yolunu bulmakta, basamakları tırmanmaktadır.
Luizbluum'a kızabilirmiyiz ? Bir akrebe yahut yılana "neden zehirledin" diye ne kadar kızabilirsek, o kadar kızabiliriz. Yalnız unutmamalı ki, o dahi doğduğunda bir insan donunda zuhur etti. Neler yaşadı, neler hazmetti de bir akrebe/yılana/predatora dönüştü ? Sistem bu akbabaları nasıl üretiyor ? Neden herkes akbaba olmuyor ? Böyle pek çok soruları zihinde şekillendiren ve bir cevap vermeyen bir filmdir.
Bu bağlamda yaşadığımız sisteme ilişkin herhangi bir sorununuz/sorunuz yoksa izlemeseniz de olur.
Ancak; "nereye kadar ?" "Quo Vadis ?" "n'olacak bu dünyanın hali ?" misali sorular ara sıra zihninizi kurcalıyorsa, bir şekilde iş hayatının içindeyseniz (asla ve kat'a filmdeki yöntemleri "insan" olana yakıştırmam) izleyin, bir kaç gün geçsin aklınıza getirin (ki ancak bu sürede esas oğlana yönelik sinirimi yatıştırabildim) ve düşünün.
İşte böyle de düşündüren filmdir.
Söylememe gerek yok, sabi sübyanla zinhar izlenmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder