18 Nisan 2013 Perşembe

"The Hedgehog" yahut "Le Herisson" veyahut Kirpi !

   Komedi olmamasına rağmen insanı sıcacık gülümseten filmdir. Okumaya meyyal olmayanlar izlediğinde bibliyofilin aldığı zevkin pek azını alabilir. Nedir; filmimizde kah Bay Leo Tolstoy, kah Bay Junichiro Tanizaki sahne alarak bibliyofilin frontal loplarını şenlendirmektedir. (bilhassa Anna Karenina'nın ilk cümlesinin, filmin düğümü olacak ilişkiye vesile olduğunda...)
   "Paloma, onbir yaşında olmasına rağmen hem yetenekli, hem de cin gibi zeki bir kızımız olduğundan, hayatın sırrını çabucak çözmüş ve aslında büyük bir akvaryumda yaşadığımızı anlamıştır. Cici kızımızın ölümle ilgili fazla birikimi olmadığından (ki maalesef ileride o da olacaktır) ve akvaryumda yaşamaya katlanamayacağından, onikinci yaşgününde intihar etmeye karar verir. Derken, ("belki şehre bir film gelir" Bay Burkay'a selam olsun) apartmana egzantrik bir komşu taşınır (doğu bilgeliğinin simgesi Bay Kakuro Ozu), apartman kapıcısı Bayan Michel'in (tanıyanlar içinse (ne şanslıdır onlar !) : Röne) değişik vasıfları öğrenilir. Olaylar gelişir."
   Filmin neredeyse tamamı kapalı mekanlarda geçmekte, hiç bir ünlü oyuncu rol almamakta, dekorkostüm masrafları neredeyse hiç olmamakta (olmadı bu cümle !), görüntü yönetmeni pek iyi iş çıkarmamakta lakin senaryonun sağlamlığı bütün bu handikapları aşarak ilk onbeş dakikadan sonra izleyiciyi sarmalamaktadır. Kullanılan animasyonların pek şık olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Filmin sonuna dek (senaryodaki ana temanın ölüm olduğu halde) akvaryumdaki balığa hallenen kedi gibi gülümsedim ve "böyle Fransız filmi olur mu ?" diye düşünürken yönetmen bey fakiri ters köşeye (hem de fena halde) yatırdı. 
   Daha fazla ayrıntı filmi bozabilir, kestim...
   Lakin filmin üzerinde durduğu temeller üzerinde iki satır yazmasam şişerim.
   "Bir insanın birden çok vasfı olabilir"
   Bu cümle fakiri kendinden almıştır. Gerçekten de her gün karşılaştığımız insanların hangi yüzlerini tanıyabiliyoruz ? Hep rastladığımız, sıradan zannettiğimiz, burun kıvırdığımız insanları nasıl, neye göre değerlendiriyoruz ? Sosyal statü, açıkça zikredilmeyen kast sistemi, varsıllık, yoksulluk... Hep bu zahiri koşullara göre değerlendirmiyor muyuz karşımızdakini ? Kaçımız aslında o insanın değişik vasıfları olduğunu merak ediyor, öğrenmeye kalkıyor ? 
    Pek azımız... Oysa yaşadığımız bu büyük akvaryumda insanların birbirini keşfetmeleri için azıcık çaba yetiyor. O zaman aslında bu akvaryumda karbonkopya lepisteslerin yanısıra zebra çikletlerin, papağan balıklarının, ejderha denizatlarının ve hatta dev medüslerin olduğunu idrak edebiliyoruz. 
   Bu kadar ahkam yeter.
   Filmi izleyenler için bir cümleye daha dikkat çekmek isterim.
   "Ne kedi dışarı çıksın, ne kapıcı içeri girsin"
   Dirim, ölüm, bitter çikolata, kediler, kitaplar, yaratıcılık, kader gibi konular ilginizi çekiyorsa, yakın durunuz. Sabi sübyanla dahi izlenebilirliği vardır. İkinci izlemeyi bile hakkeder (şahsen arşive aldım).
   Haydi iyi seyirler...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder