28 Temmuz 2025 Pazartesi

"Sessiz Hasta" Psikoterapili Polisiye!

Sessiz Hasta : Alex Michaelides, Aslı Perker: Amazon.com.tr: Kitap

   Adli psikoterapist Theo Faber, kimsenin talip olmadığı (yakında kapanacaktır) bir adli psikiatri servisindeki bir pozisyona özellikle bir hasta için başlar, işler gelişir.

   Polisiye kitap kulübümüzde pek bir bahsi geçince alıp okuduk elbette.Fazla hacimli değil (309 S.) ama bir solukta okunuveriyor. Sıradan polisiyeden farkı: cinayetin kitabın başlamasından çok daha önce işlendiği, suçlunun bulunduğu, hüküm giydiği ve cezasını çekmekte olduğu bir zamanda başlaması. 

   E! cinayet işlenmiş, suçlu hüküm giymiş. Bu nasıl polisiye? derseniz okumaya başlamanız gerek. Hakkını vereyim çok güzel tvistle (ne işim olur tvistle) şaşırtmacayla bitti. Polisiyenin yanında bonus olarak psikoterapinin (terapist şapkasıyla elbette) genel olarak mutfağını da gayet güzel vermektedir. Şahsen son yıllarda bu meslek erbabıyla pek haşır neşir olduğumdan, özel bir ilgiyle okudum tabi. 

    Tam yaz aylarında okunacak kitaptır.

Novel Inspiration: Alex Michaelides, Author of The Silent Patient, on  Writing the Perfect Thriller | Celadon Books

"Mürebbiye" Hüseyin Rahmi'den Beklenen Frekans.

Mürebbiye | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 

   Matmazel Anjel, aile mesleğini (mesleklerin en eskilerinden olduğu söylenir) değiştirmek için Der Saadet'e gelir. Dehri Efendi'nin konağındaki iki sabiye frenk ilimleri öğretmeye başlar. Bu arada mesleki alışkanlıktan olacak; Amcabey, Sadri ve Şemi (Dehri efendinin kardeşi, damadı ve oğlu) aşk üçgenini kurar. Olaylar gelişir.

   Beklenen HRG romanı. Pembe dizilere taş çıkaracak bir senaryo (ama kurgu yüzünden avantür sinema filmi daha iyi olur), pek şükela sahneler (özellikle masa altı sotelenmeleri pek şenliklidir), arada dönemin (1898) popüler edebiyat ve bilim dünyasından alıntılar, göndermeler (ki bazen üstadın Molyer (Molierre), Dekart (Descartes) diye yazmasını mı taklit ediyorum? diyorum kendi kendime!), pek teatral ve şenlikli bir final, istiklal marşı, kapanış.

   Fazla da hacimli olmayan (162 S.) kitap, özellikle tatil yolculuklarında tatlı tatlı okunur, yol uzunsa gidişte, kısaysa dönüşte de bitirilir. Öneririm yani. 

 

Üstadın yaptığı kimi betimlemeler fakiri güldürdü. Erinmeyip birini alıntılıyorum: Üstad Dehri Efendi'nin kızkardeşi Melahat Hanım'ı betimliyor: "Melahat'ı görenin "uzun servilerden uzundur boyu, ince fidanlardan incedir beli" şarkısında boy uzunluğu ve zayıflık hakkında hiç de şairane olmayan abartıyı çok görmeyeceği gelir.

   Erkeklerde bile nadiren rastlanan telgraf direği gibi ince uzun bir vücudun üzerine kadınlarda hiç rastlanmayan irilikte ve uzun çapı diklemesine gelmek üzere oval bir kafa geçiriniz... Bu oval yüzün üzerine de Çinlilerinkine benzer, o kadar çekik kaş, göz, ağız, burun resmediniz ki güya Melahat Hanım lastikten yapma bir insanmış da iki kişi ayaklarından diğeri tepesinden tutarak o lastiği çekebilecekleri kadar uzatmışlar, bütün organlarıyla beraber yüz hatları da bu çekiliş nispetinde çarpık bir resim ortaya çıkararak kıpırdamadan öyle kalmış sanılsın... İşte o zaman Melahat Hanım'ın fotoğrafını diyemezsem de aslına pek benzer bir krokisini gözünüzün önünde canlandırmış olursunuz...

   Tavan süpürgesine kadın esvabı giydirmişler gibi, Melahat Hanım pelerinli, kat kat dantelalı yeldirmesini giyip bullu beyaz başörtüsünü de örterek bahçeye, koruya, bostana çıktığı zaman rüzgarın o uzun boya, o çirkin endama verdiği dalgalanmadan ürkerek bütün yabani kuşların kaçıştıklarını gören bahçıvan, Efendi'den ebelik ve jeoloji dersleri dinleye dinleye zekası bayağı gelişmiş olan o herif, bu halden ders alarak bostana diktiği korkulukları Melahat Hanım'ın şeklinde yapmaya başlamış ve çok işe yaradığı için bu model bütün civar bostanların bahçıvanları tarafından örnek alınmıştı."

"Yerdeniz Büyücüsü" Guin'den Fantazya.

 Yerdeniz (6 Kitap - Tek Cilt) (Ursula K. Le Guin) - Fiyat & Satın Al | D&R

 Bu günceyi okuyanlar bileceklerdir. Yakınlarda süpersonik bir yelken seyrinden döndüm (Bkz. bir önceki kayıt). Yâdellerde başlayıp biten bu yolculuğa hepi topu 4 kg.lık bir çantayla çıktığımdan ve kayıkta depolama alanı pek kısıtlı olduğundan 20 günlük kitap istihkakımı kindıldan (marka yazmayı sevmiyorum ama e-kitap okuyucu deyince aklıma bu geliyor, selpak gibi) karşıladım.

   Uzun seyirlerin boş vardiyalarında (deniz gözünüzün kıyısından usul usul kayarken, kulağınızda sadece rüzgarın hışırtısı, bimininin gölgeliği altında) denize bakmaktan sıkıldığımda (oluyor bazen öyle!) başladığım ama bitiremediğim Yerdeniz üçlemesine (ki ben başlayıncaya kadar 5'i geçmiş) hallendim. Ben niyetlendiğimde üçlemeydi. Şimdi beşi geçmiş. Fakir beşini okudu (Yerdeniz Büyücüsü (A Wizard of Earthsea), Atuan Mezarları (The Tombs of Atuan), En Uzak Sahil (The Farthest Shore), Tehanu ve Öteki Rüzgâr (The Other Wind)). 

   Bilimkurguyla edebi merakın haricinde bir yakınlığım olduğundan kimini görev olarak, ancak çoğunluğunu merak ettiğim için okuduğum Guin külliyatının, hiç yaklaşamadığım bir menziliydi Yerdeniz. Bilimkurgudan ziyade fantazyaya kaydığından olacak her girişimim akametle bitmişti. Neymiş: her kitabın zamanı varmış. Bu kez severek okudum. 

   Anladım ki: bu seri her anlayış grubuna hitap eder. Düz fantazi okuruysanız da haz alırsınız, belirli bir yaşam tecrübesinin üzerindeyseniz farklı hazlar alırsınız. Misal: 14 yaşında bir fantazya müptelası (ilk kitap için örnekliyorum) "ouvvv, Ged, o yaratığı serbest bıraktı ama kötü yaptı. Şimdi nasıl da takip ediyor karabasan gibi, kurtuluşu nasıl olacak acaba?" diye düşünüp öyle açar sayfaları. Yaş almış (bu yetmez, yaşamış ve öğrenmiş olması da gerekli) bir kâri ise: "hımm! hırslarımızın yarattığı başedilemez ihtirasla ,ondan kaçarak değil tanımlayıp içselleştirerek başa çıkılır." diye çıkarımlar yapabilir. Yeniyetme fantazi okurumuz arkadaşıyla değiştokuş eder;  bilge (en azından öyle olduğunu sanan) tecrübeli okurumuz, altını çizdiği yerleri bir kez daha okur. Bir zaman sonra gözden geçirmek için gözönündeki kitap rafına kaldırır (fakir: e-kitap klasörüne kopyaladı).

   Hülasa; hem felsefi hem siyasi hem de fantazi alanında istediklerinizi verecek bir iştir. Her zaman okunur.

 Ursula K. Le Guin — Wikipédia

23 Temmuz 2025 Çarşamba

Salamina-Zachintos-Lipari-Cagliari Ya da Yunanistan, Sicilya, Sardunya Hem de Yelkenle.

 
   Üstte sağdaki foto seyrimizin ilk bacağı, soldaki foto da vardiya arkadaşım Hans dümen tutuyor. Böylece açıkladıktan sonra başlayalım yazmaya...
   Efenim; neden herkeslerin akıllı uslu uçakla gittiği yerlere yelkenle gittim kısaca açıklayayım: crewbayden uzun zamandır yazışıyorduk. Martin (Spirit of Ziana St.nin kaptanı), çık Atinaya gel, Cadiz'e kadar bir ay seyir yapalım deyince ikiletmedim ama bir ofis kölesi olarak bir ay gidemeyeceğim için Sardunya'ya kadar kavilleştik. Yelkeni seviyorum, denizi de öyle, farklı insanlar tanımak ise artısı oldu. Atina'ya uçtuk, Salamina'ya (Atinanın hemen altındaki en yakın ada) feribotla geçtik, dingiyle (teknenin küçük botu) kayığa bindik. Amerika yapımı 25 mt. uzunluğuna mukabil, 2.5 mt. gibi bir eni olan, iki ana direkli bir seyir kayığı. Yaşam yerleri, buzdolabı, tuvaletleri dar. Su&yakıt&pis su depoları geniş. Seyir için ideal. Tayfa şöyle: skipperımız (Martin) İsveçli, vardiya arkadaşım (Hans) İsviçreli, diğer vardiyadaki (iki tane gencecik kız, 1i Martinin öğrencisi) 1 Avustralyalı (Anna) ve 1 İsveçliyle (Celina) fıkra gibi olduk ama çok iyi anlaştık. Çoğunlukla yelken yaptık, toplamda 3-4 gün motor seyri yapmışızdır. Kalan 9 gün hep yelken. Limanlarda hep demirledik (bağlama paraları ciddi üzüyor insanı). 5 Kişi 17 gün toplam 250 lt. tatlı su harcamışız (acaip ekonomiğiz, çünkü depo küçük), elektriği hiç dışarıdan almadık, seyir kumanyalarımız en fazla 90 EUR tuttu (5 kişinin 4 günlük yiyeceği (memleketim pahalı!)). Demirlediğimiz yerlerde hep güzel yerlere gittik ziftlendik. Buna rağmen 18 günlük tatil, memleketimdeki bir haftalık (o da 7 gün altı gece) YP vasat otel tutarından düşüktü. 

   Tek sorun karada fazla zaman geçirmediğimiz için limanlarla ilgili fotoğraf ve gezi bilgim pek kısıtlı. Yine de gezdiğim kadarını yazmaya çalışayım. 
SALAMINA
   Atina'nın hemen altındaki en büyük ada. Pek öyle gezilecek bir yeri yok. Pire'den (Atina'dan belediye otobüsü bile çalışıyor, içi sayılır) 7 gün 24 saat feribot var (15 dk.). Çok büyük bir ticari limanı ve sağlam kapasiteli bağlama yerleri var. 
ZACHINTOS
  Korinti geçmeyi pek istiyordum ama adamlar kanal geçişine 500 EUR isteyince Morayı dolaşmaya karar verdik. Çok da iyi yapmışız. Harika bir hava vardı (20-25 knot rüzgarla 8-10 mil arası süratle gittik). Zachintosa vardık. İyi gezgin dostlarımdan "oraya gitmeyi planlıyoruz, nasıl bir yer?" sorularını duydum sıklıkla.Benim gördüğüm kadarıyla diğer adalardan pek de bir farkı yok. Hani gümrüğün, merkezin olduğu yeri al Midilliyle, Sakızla, Sisamla karşılaştır bir farkını göremezsin. En büyük turistik atraksiyonu: karadan ulaşımın olmadığı bir uçurumun dibindeki gemi enkazı. Turlar oralara gece parti seferleri düzenliyor, deli partiliyorlarmış dediklerine göre. Pas geçtik, dinlenmeye ihtiyaç var. Yunan mutfağının Ege tarafındaki esintileri de yok. Ne kabak çiçeği dolması var ne de doğru dürüst bir zeytinyağlı, ahtapotu da öyle güneşte kurutarak falan yapmıyorlar (sert). Mutad üzre sahilin bir arka paralelinde ana caddesi var. Burası tam turistik. Akşam kalabalıktan geçilmiyor, dediğim gibi diğer adalardan bir farkını göremedim.

LİPARİ
   Benim vardiyaya denk geldiği için (04:00-08:00) Messina'yı tek başıma geçtim. Siyaha boyanmış ışıksız balıkçılar için uyarılmıştım (AIS'i falan da çıkmıyor mendeburların) sadece iki tane denk geldi. Nefis de bir ay vardı, sorun çıkmadı. Sicilya'nın altında Stromboli yanardağının da bulunduğu bir takımadalar var Eolie adaları diyorlar. Vulcano Piano'da (yarı aktif bir volkanı var) bağlamayı bırak demir yeri bile bulamadığımızdan adaların en büyüğü Lipari'de kalenin hemen karşısına demirledik. 
   Lipari güzel ada. Fiyatlar (hem İtalya'nın en güneyi hem de volkanik hem de ada oluşundan) İtalya'dan pahalı. Yine de memleketimle aynı sayılır! Kalenin sağı ve solunda bir merkez var. Aynı denizin karşı yakasındaki Tunus, Fas gibi benzer şehirleşme. Medina (merkez) ve buna bağlı dar sokaklar.
   Kilisenin olduğu küçük bir meydana bağlı daracık (araç giremez) sokaklar, tasarım atölyeleri, güzel trattorialar (lokantanın italyancası (restoran her yerde restoran)), sanat galerileriyle Lipari küçücük cesametine karşın şaşırttı beni. Demirlediğimiz 2 gece de açık müzik etkinlikleri vardı meydanda. En iyi cannoliyi Sicilya'da, bunun da iyisini Lipari'de yaparlarmış. Evet! Dedikleri kadar vardı. Risotto da iyiydi. Başka lezzetler de öyle. Toplu taşıma duraklarını gördüm ama hiç otobüs görmedim. Halkı iletişime açık, nazik, güleryüzlü, yardımsever. 
Buranın da en turistik atraksiyonu adanın en güneyinde bulunan dik adacıklardan günbatımını izlemek. O saatlerde gezi teknesi doluyor mübarek yer. İtiraf edeyim günbatımı etkileyici.

CAGLIARI
   3.5 günlük bir seyirden sonra bu gezimin en büyük şehrine demirledik. Hemen doğudaki plajın açıklarına. Bu arada plajla ilgili bir bilgi: çok uzun bir plaj ve sabahın erken saatlerinden itibaren pek kalabalık. Güneş batana kadar da (neredeyse şemsiyeler birbirine değecek) bu yoğunluk devam ediyor. Şaşırdım doğrusu. (sıcaklık hiç 30 C'nin altına düşmedi). Mimari aynı, sadece diğer limanlarımızdan biraz büyük. Konuşulan dil farklı, bayraklar farklı ama kültürler çok benzer (öğle 12yle 4buçuk arası her yer kapalı kimseler yok etrafta)(akşam yemeğine 8de oturup 12de kalkıyorlar)(hiç aceleleri yok)(bayılıyorum!). Burası koyun peyniriyle ünlü. Bir iki numune aldım, tadımda biraz bişiyler alır gibi oldum (Bkz.6 ay önceki beyin kanamasından koku ve tat yetilerinin gitmesi). Çalışıciiz!
   Toplu taşıma yaygın ve çok kullanılıyor. Kredi kartı geçmiyor, tam para vermeniz gerek 1.3 EUR. ama kimi zaman şoför bilet bitti ilerle diyor, ilerliyorsunuz. Sahildeki ana caddeden ziyade yokuşa tırmanan küçük sokaklarda hayat var. Tepeyi kolaylayınca da oranın cumhuriyet meydanına geliyorsunuz. Akşamları pek bir piyasa yapılıyor. Tepenin üstündeki kaleye yürümeyi gözüm kesmedi o yüzden fikrim olarak kadar bilgim yok. Başka da gezemedim. Bu mevsimlerde gitmek akıl karı değil, taşlardan ateş çıkıyor. Ancak denizde ya da demirliyseniz esintide rahatlamak mümkün yoksa nefes alınmıyor sıcaktan. 
   Her limanda patates kızartmasının 5 para olup karidesin kalamarın 6 para olmasına yine şaşırdım (ki yıllardır böyle bu!). Sokak arasındaki küçük pizzerialarda bile aperol spritz hazırlamayı bilmeleri (bizde niye yok diyor insan) hüzünlü. Turistler fazla (hep aceleleri var, yemeği bile aceleyle yiyorlar). Halkı rahat. Kadınlar erkekler flörtöz (flört iyidir). Yaşanır yani! Hiç bir limanda zincir bir marka yok (starbaks yok mekdanılds, zincir markalı konfeksiyon yok. Herkes yerele kaynak sağlıyor. Ne güzel!
   15 günlük seyirden sonra demirleyip de hava yükselince (bağladığın yerde düşmemek için yatağa tutunarak uyunması) son gece otelde kalıp 40 dakika falan duşun altında kaldım (ilk kez, çünkü seyirde denize girdikten sonra 2 bardak suyla kafadaki tuzu atıyorsun, duş falan yok. Terleyince yelkenleri mayna edip açık denizde yüzülüyor), elimi kolumu açıp öyle yattım (kayıktaki yatak 50-190 cm.), insani boyutlarda klozet kullandım (marin tuvalet, düdüklü tencereden biraz büyük (o da 4 lt.liğinden)), düz zeminde yattım (Lipari, Sardunya seyrinde hava 1.5 gün 25 knotun altına düşmedi, gece 30u bulunca yataktan düştüm, camadana kalkışınca sırılsıklam oldum serpintiden gecenin 3ünde) Ama yine gider miyim, giderim. Psikolojide bir bozukluk var. Yapacak birşey yok!

22 Temmuz 2025 Salı

Salman Rushdie'den "Öfke".

   Malik Solanka, bombastik hayatını (hala sevdiği karısı, yeniyetmeliğin çok başlangıcındaki oğlu, çok saygın bir üniversitedeki akademisyenliğini (Kembriçte profesördü galiba)) bırakıp Londra'dan New York'a kaçar. Akıllı adamdır, yaratıcıdır da ama kontrol edemediği bir öfkesi vardır. Olaylar gelişir. 
   346 sayfalık romanımız Amerikan rüyasının kabus yönünü, baskın medyanın neredeyse sokaklarına kadar insanlara bellettiği yegane şehrinin (Niyork niiyooork!) sahte yüzlerini güzelce faşediyor. Ortanın sonlarına kadar akış harici yaptığı güzel tespitler beni benden aldı ancak sonlara doğru biraz cozuttu sayın Rüşdi. Protagonistimizin (ne işim olur protagonistle) esas oğlanımızın hayalgücünün senaryolarını adeta bir novella uzunluğunda anlatması, akıştan uzaklaşmama neden oldu. Bu arada romanımıza adını veren öfkenin nedenini de anlıyoruz (biraz çakallamıştım, doğru anlamışım). Uzunca bir seyirde okunduğu için e-kitap olarak okuduğum iyi olmuş tekrar okuma için alıp kütüphaneme koymam. Siz bilirsiniz yani.

"Holly" Sai King'den Hollylerin Sonuncusu.

  Bayan King'in sevgili oğlu Stephen, daha önceki romanlarından aşina olduğumuz Holinin sonuncusunu da yazdı. Hacimli de (506 S.). Bu adam bu yaşta (77) nasıl bu kadar üretken oluyor şaşırıyorum. Ama sonra yazdığı "Yazma Sanatı" geliyor aklıma (onu bu günceye başlamadan çok önce okumuş olduğumdan burada yok). Burada Sai King aslında yazma zenaatının inceliklerinden bahsediyor, çokça çalışmak azıcık bir yaratıcılık, her gün belli bir kelime hedefi: tamamdır.
   Kitabımız korkudan ziyade polisiyeye göz kırpıyor. Ancak kötülüğün, aile ilişkilerinin, arızalı karakterlerin yaş aldıkça kendilerini tanıyıp bununla başa çıkmaları (bu Holidir işte) da teşrih masasına yatırılıyor. Özellikle kasıtlı kötülüğün tezahürü pek bombastik olarak işlenmiş. Her King kitabı gibi daha ilk 50 sayfada sizi içine alıyor. Tiplemeler o kadar güzel aktarılıyor ki her okurun hayalinde bir karakter resmi oluşuyor. (ben holiye Demet Evgarı, arızalı profesörlerden erkeğini Kayhan Yıldızoğlunu, kadınını Nur Süreri yakıştırdım misal). Yine mutad üzre kitabın sonlarına doğru tansiyon yükseliyor, gittikçe hızlı okumaya başlıyorsunuz. 
   Nedir: okuduktan sonra değişeceğiniz kitaplardan değildir ama bir başladınız mı sizi rutininizden çıkarıp odağınızın ta merkezine oturur ve başka şeyler durur. Bu da az değildir hani. Ne zaman omuzlarımın üzerindeni gri kitleden yanık balata kokusu gelmeye başlasa açarım bir tane. Tatilde de gideri vardır ama ne yapacağınızı bilemediğiniz zamanlarda okusanız daha iyi.