14 Ekim 2024 Pazartesi

"The Substance" İzlemesi ve Hazmı Zor Film.

 

   Bir aerobik programının yıldızı olan Elisabeth Sparkle, ilerleyen yaşı yüzünden 50. doğum gününde kovulunca yıkılır (beğenilme hastalığından muzdariptir ama bilmiyordur). Gizemli bir laboratuvar ona, damarlarına zerk edildiğinde “kendisinin daha iyi bir versiyonunu” ortaya çıkaracak mucizevi bir maddeyi kullanması önerisiyle yaklaşır. Bu serum, “daha genç, daha güzel, daha mükemmel” bir karşıt beden oluşturmaktadır. Serum, iki beden arasında simbiyotik bir ilişki kurar: her yedi günde bir iki bedenin yer değiştirmesi, yani aktifleşmeleri gerekir. Aksi halde inaktif versiyon bilinçsiz kalır. Olaylar gelişir.

   Şimdi böyle özetlenirse "Karamazov Kardeşler"i "olay Rusya'da geçmektedir" diye özetlemiş olurum.

   Benim kısıtlı sinema bilgimle gönderme&alıntı yaptığını düşündüğüm filmleri yazayım öncelikle. 

The Shining - koridor&kanla kaplı koridor 

Carrie - son sahne / The Fly - body horror 

The Dentist - son sahneler 

2001 Space Odyssey - müzik kullanımı. 

Daha muhakkak ki fazlası vardır. Misal: son derece iticiseksist TV Patronunun adının Harvey olması (Weinstein olmalı soyadı).

   Kuşlar uçuyor, yerçekimi çalışıyor, bir yerler kuruyor, bir şeyler sarkıyor, kırışıyor ve bunlara engel olmak (her ne kadar ahir zamanlarda, tıp bu konu hakkında çok şey sağlasa da) son tahlilde imkansız. Yaş alındıkça gelen değişim kaçınılmaz. Günümüzde dayatılan güzellik ve gençlik standartlarıysa (velev ki genelgeçer kanılara istemeden de olsa maruz kaldıysanız) pek çok kişi için zorlayıcı. İnsanlar da bunun için çeşitli risklere giriyor (mamoplasti, göz kapağı kaldırma, burunçenedahabilmemnerelerin törpülenmesi vs.). Filmimiz yalnızca buna değil insanevladının alter egosuna (bir ben vardır benden içeri!) ilişkin ciddi çözümlemeler içeriyor (gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse). 

   Bir holivut filmi olmasına karşın aslında antiholivutun dibine vurur.  Hem sosyolojiye hem psikolojiye katkısı vardır. Zenaat pek şükela, sanat da bunun altında kalmamaktadır. Dün gece malum ortamlardan emip izledim (sinemalara gelmesine çok var, hiç bekleyemem o kadar). Uykum kaçtı yemin ederim. Hassas mideler, kan kaldırmayanlar hiç yaklaşmasın. Demimuuru cesur oyunculuğu için alkışlamak gerektir (baldır bacak değil, yılların getirdiklerini saklamamasından bu alkış (ilkini herkeşler yapıyor)). Filmin başlangıcıyla bitişi arasında asıl kahramanın böylesine değiştiği bir film (ki buna The Fly da dahildir) görmedim, herhalde başka da göremem. 

   Tek eleştirim: süresinin (2s20d) biraz daha kısa olması üzerine olabilir. Kimi sahneler (herhalde vuruculuğunu arttırmak adına) oldukça uzun ve izleyici için zorlayıcı (o dizin harekete geçmesi çok gerdi fakiri). Cesur sinefiller kaçırmayacaktır.

 

PS: bu yazının ardalanı niye beyaz oldu çözemedim!

11 Ekim 2024 Cuma

Eduardo Galeano'dan 2si Bir Yerde "Kadınlar" ve "Ve Günler Yürümeye Başladı"

 
   İran seyahatimde ultra hafif yolculuk ettiğimden e-kitap tercih ettim ve kitapkurdu bir dostumun önerisiyle Galeano'nun bu iki kitabını eşzamanlı okudum. 
   Günler Yürümeye Başladı, ilginç bir kitap. Maarif Takvimi misali her güne bir gerçek yazılmış. Yazılanlar kah günle ilgili, kah değil. Kadınlar da buna keza hap gibi, en fazla iki sayfalık bilgilerle ve serbest bilinç akışı tekniği ile yazılmışa benzeyen fazla da kesafetli olmayan bir kitap. Her ikisinin de yarısını geçince fark ettim ki: yazılanların neredeyse yüzde 20si birbirinin aynı. 
   Bay Galeano'nun diğer yazarlardan farklı bir tarafı var. Maruz kaldığımız gerçekliğin daha derinine vakıf. Biz düznormalalelade insanların bilinci, algısı, paradigması birtakım güçler tarafından oluşturuluyor (şimdi kafasında aluminyum folyoyla dolaşan komplo teorisyenlerine bağlamak üzereyim, tutunuz beni!). Nedir: gerek yakın gerekse uzak geçmişte olan biten bazı şeyler; hiç dillendirilmediğinden unutuyoruz yahut hiç bilmiyoruz. Neyse ki topyekün silinemiyor kimileri (internetin kimi faydalı yönleri). Galeano bu bilinmeyen, bastırılmaya çalışılan şeyleri hatırlıyor ve hatırlatıyor. Okuduğum bazı sayfalar "oha bu kadarı da olamaz" dedirtti ve internetten araştırdım. Hepsi doğru!
   Kendi adıma "Kadınlar"ı okurken erkek olmaktan, "Günler"i okurken insan olmaktan ar duyduğum zamanlar oldu. İnsanlar korkunç. Yayılmacı ve kapitalist güçler en korkuncu. 
   Yazarımızın özellikle roman tarzı eserleri de alınıp okunulacak. Bu düşünceye sahip birinin kurgusunu okumayı nasıl da merak ediyorum bilemezsiniz.

10 Ekim 2024 Perşembe

İran Gezi Notları

   Önceden belirteyim biraz uzunca bir yazı olacak. Önce biraz ahkam keseceğim sonra da başlıklarla yeni döndüğüm İran gezimden, işinize yarayabilecek bilgileri arz edeceğim. 
   Nicedir istiyordum, bu yıla kısmetmiş. Sarı fonlu ucuzcu havayolu Şiraz'a direkt uçuş koyunca kaçırmadım. Acem illerine revan oldum. 
   İran'a neden gidilir? Bir kere çok köklü bir tarihi var, zamanında hindikuş dağlarından, Mısır, Yunanistan, (Anadolu'yu saymıyorum zaten) Libya, Hindistanın yarısını içine alan büyük bir imparatorluk. Hiç sömürgeleştirilememiş. 88.5 milyon nüfusunun önemli bir bölümünü Azerbaycan, Kaşkay Türkleri oluşturuyor. Şiiliğin merkezi. Jeopolitik öneminin yanında derin bir kültürü var. Hayatlarında şiir önemli. Kapitalizm teğet geçmiş. 45 yıldır ambargo altında. Küçücük çocuklardan, bastonlu ihtiyarlara kadar Sadi'nin, Hafız'ın, (yeraltında Hayyam'ın) şiirlerini biliyorlar. Sineması güzel, şiiri güzel, müziği güzel. Bir haftaya yakın bir zamanda 4 şehir ve bir iki kasaba, köy gezdim. İşte işinize yarayabilecek hap gibi bilgiler.
   İran'da rejim ve halk birbirinden ayrı. Rejim ciddi olarak nekrofiliden muzdarip. Aşağıdaki Tahran metro haritasından bile bu anlaşılabilir. Her hatta bir sürü şehit ismi var. En çok kullandığım hattaki duraklar ise görmelere seza (5 şehit durağından sonra Humeyni'nin musallası geliyor). Her sokakta, caddede, boş alanda şehadeti yücelten afişler, sloganlar. Şehir meydanında füzeler, ihalar, roket rampaları, mollaların abartılı iyileştirmeler yapılmış süpersonik tabloları, afişleri. Neler neler. 
   Buna mukabil insanlar bu nekrofiliden fazla etkilenmemiş gibiler. Umursamazlıktan geliyorlar ya da alışmışlar bilemedim. Nereye gitsem Türkçe konuşan birilerini buldum. Türk olduğunuzu anlayınca acaip bir yakınlık gösteriyorlar. Hemen herkes evinde ağırlamak, yemek ısmarlamak ve hatta "paran yoksa para verelim" türü tekliflerde bulunuyor. Polisin olmadığı yerde kadınlarda hicabı takan pek yok. Olduğu yerde de şöyle enseyi hafiften örten bir eşarp iş görüyor. 
FİNANS&HARCAMA
İran özellikle son yıllarda ciddi bir enflasyon altında eziliyor. Paranızı havaalanında ya da bankalarda çevirmenizi önermem. Sokaktan ortalama %30 daha az riyal alırsınız. Bu işi sokaklarda (özellikle çarşıların yakınında) yapan ellerinde tomar tomar para olan birilerini göreceksiniz. Bozuk dövize az, bütün dövize yüksek kur teklif ediyorlar. Bir iki kişiye sorup pazarlık yapın böyle bile %5-10 fark ediyor. Gelelim kullanılan "tümen" kavramına. Elinizdeki paranın dört sıfırını atın. Hesaplamalarınızı böyle yapın çünkü herkes öyle yapıyor. İran, ucuz bir ülke. Özellikle ulaşım sudan ucuz. Aşağıda açıklayacağım. Kredi kartınız işe yaramayacak. Ambargo yüzünden dünyanın olduğu finansal sistemin dışındalar. İranlılar kendi kredi kartı sistemini oluşturmuş ama gezginlerin alması zor. O yüzden nakitiniz ve ihtiyat akçeniz olsun. En son çare: döviz bürolarının memleketimdeki döviz büroları ile bağlantı anlaşmaları var. Orada paraya ihtiyacınız oldu, gidiyorsunuz döviz bürosuna, Türkiye'deki bağlantılı döviz bürosuna havale yapıp, İran'daki döviz bürosundan tümeninizi alıyorsunuz. Ben yapmadım ama yapanları dinledim.

İLETİŞİM
Irancell hattı almanızı hararetle öneririm. Gittiğiniz yerde Türkçe konuşan birini bulup yakasına yapışın (fakir Şiraz'da Reza diye bombastik bir arkadaşla halletti o işi (+98 917 482 2278 bu cep telefonu onun izniyle paylaşıyorum. Reza'nın hosteli var "Nomad Sky", iyi Türkçe konuşuyor ve pek düzgün bir arkadaş)) gidin bir irancell bayiine, hattınızı kurdurun (350 tümen verdim ben), Aşağıdaki bağlantıdaki uygulamayı indirin ((herkeşler onu kullanıyor) çünkü VPN şart, başka türlü doğru dürüst neredeyse hiçbir uygulamayı kullanamazsınız). 

https://play.google.com/store/apps/details?id=com.best.free.vpn.proxy&hl=en_US&pli=1

Ardından Snapp! yükleyin. Bunu da playstoredan indiremiyorsunuz. Web bağlantısı şurada ama latin harfli versiyonu yok. Bunun için de birilerinden yardım istemeniz gerekli. Uygulamayı kurduktan sonra latin harflerine çevirilebiliyor. Biliyorum zahmetli ama değer. Snapp İran'ın Uber'i. Her ne kadar ulaşım ucuz olsa da taksiciler turisti iyi seviyor. Bu uygulamayı kullanarak çok komik paralara her yere gidebilirsiniz. 

https://snapp.ir/

VPN'le whatsapp, instagram, X başta olmak üzere tüm uygulamaları kulanabiliyorken, onsuz neredeyse hiçbirşey yapamıyorsunuz. Bırakın bu uygulamaları uluslararası haber kanallarını bile takip etmeniz imkansız. Ciddi bir sansür var. Ancak ben VPN kullanmayan İranlı görmedim. Bir hafta için 5GB lık internet gani gani yetti (online toplantı falan yapmayacaksanız).

YEME&İÇME
Beklentim yüksekti, hayalkırıklığına uğradım. İran'ın kendine özgü ve damak tadımıza uygun bir mutfağı yok bana göre. Kebap kültürü gelişmiş, etleri lezzetli, yöresel dedikleri yemeklerde de Hindistan etkisi var. Patlıcanlı, etli, tahinli ezmeleri, pirinç köfteleri, salataları öyle damak çatlatan vaatlerde bulunmuyor. Piliç şişe cüce kebap demeleri komikti. Şuraya İsfahan'daki Nakşıcihan meydanındaki aynı adlı restoranın mönüsünü bırakayım bir fikriniz olsun.
Şekeri çok seviyorlar. Şiraz'a özgü Faloodeh denilen bir tatlıları var ama pek ahım şahım bir şey değil. Çayın yanında dört çeşit şeker geliyor. Çay demişken bir hayalkırıklığı da çayda yaşadım. Çocukluğumuz hep "kaçak İran çayı" efsanesiyle geçtiğinden beklentim yüksekti. Çay yaygın olmasına karşın şöyle güzel bir çay denk gelmedi (hem fine dining restoranlarda hem de en sefil çayhanelerde). 
Velhasıl aç kalmazsınız ama "hımm bu da çok güzelmiş" diyeceğiniz bir tabak bulmanız da bana göre zor. Havaalanı dahil bir çok yerde soğuk içme suyu veren sebiller var. Termosunuz yanınızda olursa susuzluk çekmezsiniz. 

KONAKLAMA
Memleketimden doğuya gidildikçe yıldız standartınızı iki düşük olarak hesaplamalısınız. Temizlik asla memleketimdeki gibi değil, yataklar pek sert. Fakir, yalnız seyahat ettiğinden hep hostelleri tercih etti. Özel banyolu odaları var ve sosyalleşmek otellerden daha kolay. Üstelik buralara turistler değil gezginler geliyor. Akşamları ortak alanlarda dönen geyiğin haddi hesabı yok. Kaldıklarımın arasında şu aşağıdakinin standartı diğerlerinden daha iyiydi. Misafir dostu, kredi kartı geçiyor (komisyonları epey yüksek), ingilizce iletişimde sorun yok, yatakları yumuşak, çözüm odaklı personel vs. Öneririm yani. Sadece Tahran ve Isfahan'da var. 
https://heritage-hospitality.com/
Tahran Heritage Bahçe

Bu arada İran'da booking.com çalışmıyor. Hostelworld ya da otellerin kendi web sayfalarından ayarlama yapmak zorundasınız. 

ŞİRAZ
Güzel kent. İnsanları kibar. Temiz (yolda birisi bana "Türkiye'de insanlar yere sigara izmariti atıyorlar. Niye ki?" dedi, cevaplayamadım. 
Şah Çerağ mutlaka görülmeli. Girişte ciddi güvenlik kontrolü var (birkaç yıl önce bombalı bir saldırı olmuş, insanlar ölmüş, keyiflerinden yapmıyorlar yani, saygı duymak lazım). Çantalarınızı binanın dışındaki ücretsiz hizmet veren emanete bırakmanız gerekiyor. Devlet yanınıza ingilizce bilen bir rehber veriyor. Bizimkisi Şiiliği anlatmaya başlayınca biraz hasbıhal ettik ve sustu. "Sen benden çok biliyorsun" dedi. Geniş bir kampüs. Ana binadaki Işık Kralı'nın kabrinin olduğu konum, ayna delisi bir yer. Ömrümde böyle bir şey görmemiştim. Etkileyici. Turistlerin kabrin etrafına girmeleri yasak. Ben turist olmadığım için (gezginim ben!) gittim, gidemediğim yerlerden farklı bir yanı yoktu. Nedir: 1 saatte biter.
Nasr El-Mülk Camii var vitraylarıyla meşhur. Sabah saatlerinde renkli pencerelerden gelen ışık pek etkileyici oluyormuş. Ben sabaha yetişemedim ve gördüğüm diğer İran camilerinden farklı birşey göremedim. Bu arada bir girdi yapayım müze ve ören yeri girişleriyle ilgili. Tüm camiler, müzeler, ören yerleri İranlılara ücretsizken turistlere 250 tümenden başlayan fiyatlarla açılıyor. Bırakın bu yerleri Hafız'ın kabrine giriş bile (mezar ziyareti yahu!) 250 tümen. Veremeyeceğimden değil ama uygulama bana haksız geldiği için birbirine benzer yerlere bu parayı vermedim. 
   Persepolis Şiraz'a 60 Km.Türkçe konuşan birileri size musallat olup 1000 tümene sizi oraya götürüp getiririz diyecektir. Sıyrılın onlardan. Snapp!'ten bir araç ayarlayın 80 tümen, dönüş için de 100 tümen derseniz orada sizi bekleyecektir. Giriş ücreti de 350 tümen. Tamamdır. Şehir M.Ö.6. yüzyılda Darius tarafından nevruzu kutlamak amacıyla kurulmuş, halefi Zerzes (hani 300 Ispartalı'daki cinsel sapık gibi gösterilen Pers Kralı) daha da büyütmüş. Etkileyici bir yer. Kapalı müzesi de var, tepelerdeki kral mezarları da. Hava sıcaksa çıkmayın çünkü uzaktan ne görüyorsanız o. İçerisi yasak. Rölyefler, sütunlar, heykeller; 2500 yıldan yaşlı olduğu düşünülürse etkiliyor insanı.

ISFAHAN
   Şiraz'dan bindiğim gece otobüsü derken otobüsler hakkında bir girdi yapayım. 
   İrandaki otobüsler bizimkilerin 45 kişi doldurdukları araca 30 koltuk koyuyor. Koltukların araları geniş 2+1 düzeni var. Koltuklar neredeyse yatay yatıyor ve baldır desteğiyle uçaklardaki business class tip bir düzende gidilebiliyor. Araçlar ve koltuklar eski ama rahat. Otobüs biletini hostel resepsiyonu alıyor, parayı onlara veriyorsunuz, biletin bir fotoğrafını çekip snappten bir araçla otogara gidiyor biniyorsunuz. Seyahat süresince kafalarına göre molalar veriyorlar, haritalarda hesapladığınız saate 1-2 saat ekleyip öyle belirleyin seyahat sürenizi.
   İsfahan da güzel şehir. İnsanları rahat, saygılı, çok az dilenci gördüm, para isteyen kimse olmadı (başka arap ülkelerinde bu çiledir çünkü, bilen bilir). Nakşıcihan Meydanı diye bir yer var, görmelere seza. Akşamları tıklım tıklım. Her fasadında bir yapı. Ali Kapı Sarayı, Şeyh Lütfullah Camii, Şah Camii ve Kayseriye kapısı. Çepeçevre duvarlarının içi kapalı çarşı. Güzel kafeler, restoranlar, lokantalar var. Ben burada normalmiş gibi yazıyorum ama dediğim her yapının olağanüstü güzellikte girişleri, çinilerle kaplı kapıları, insanı afallatan süslemeleri var. Gece aydınlatması daha da etkileyici. Couchsurfingden irtibat kurduğum Ali adlı bir öğretmen gezdirdi beni. Derken bu uygulamaya da bir giriş yapayım. İran'a gittiğinizi beyan ederseniz muhakkak çok sayıda yardım talebi alacaksınız bu platformdan. Hiç bir çıkar gözetmeksizin sizi gezdirecek ve hatta misafir etmek isteyeceklerdir. Kalma sürem kısa olduğu için kimselere misafir olmak istemedim ama Ali bana gezdirdi şehri. Başka bir davet de aldım, akşam toplanıp "komplo teorilerinin" dibaçesini tartışacaklarmış. Vaktim çok olsaydı katılırdım. Ama traş olmaya fırsat buldum. Berberlerde koltuğun önünde lavabo yok. Saç ve sakal traşına aynı parayı alıyorlar ve tüm servisi susuz yapıyorlar. Vel minel garaip!


Ali beni Khajoo köprüsüne götürdü. Bu mevsimde nehir kurumuş ama gece aydınlatmasıyla görüntüsü pek yahşi. Akşamları gençlerin bu köprüde gazel söyleme geleneği var. Köprünün iki ayrı girişinden gazeller söyleyerek ortada buluşuyorlar. Şu şarkıyı dinledim ve güzeldi. İnsanlar akşamları burada sosyalleşiyorlar. Hareketli bir yer, görülebilir.
   Ali, rejim yanlısı bir öğretmen. Akşam "heyat" dedikleri bir törene götürdü fakiri. Bir caminin avlusunda toplanan haremlik, selamlık; geçenlerde öldürülen hizbullah lideri için topluca göğüslerini yumrukladılar. Hizbullah bayrakları açıldı. Tahran'dan canlı yayında, iktidarın bir numaralı dini şarkıcısı ritmik birşeyler söylüyor herkes eşlik ederek göğüslerine vuruyorlar. Bayrağında AK47 olan ve ölümü bu kadar yücelten bir ideolojiye bağlılık garip geliyor fakire. Neyse ne. Çok hoşlanmadığımı belli ettim ve en kısa zamanda ayrıldım.
 
İkinci gün hostelde tanıdığım Fatemeh rehberliğinde gezdim. Ara sokaklarda İslami Miras Müzesini gördüm. Açık ara en güzel vitraylara sahip bina. Ferahfeza bir kafesi var. Burası da görülebilir.
Şöyle de yıldıznameyi andırır bir menüleri var. Fatemeh'in dediğine göre ancak çok küçük bir kısmı yiyecek içecek yazılıymış ama olsun görünüşü pek havalı.

   Aradaki kapalı çarşılar, küçük pasajlar pek orijinal. Burayı bitirmek ancak 2 gün tam randımanlı gezmekle mümkün olur. İrana gelmişken safran almamak olmaz. Çarşılarda sordum gramını ancak 8 USD'dan 5e düşürdüler. Ali sağolsun mahalle marketine götürdü beni kasiyere sordu, kızcağız alttaki çekmeceden çıkardı paketli safranları. Turistik yerlerin 5te 1i fiyatına aldım. Hem de daha kalitelisini. Minyatür işiyse tecrübe gerektirir. Nakşıcihan meydanına çıkan Posht Matbakh sokağında bir yeri gözüme kestirdim. Girdim temiz yüzlü bir gençle uzunca sohbet ettim. İlber Hoca'yla çekilmiş fotoğrafını gösterdi. Üstad buraya geldiğinde topluca minyatür alırmış. Piyasadaki minyatürler genellikle öğrencilerin yaptıkları ticari şeylermiş ve yüzey büyüdükçe kıymeti azalırmış. Güzelce bir parçayı gözüme kestirdim, pazarlık işe yaradı (çok da abartmadan, çünkü ciddi emek harcanmış) ve attım küçük sırt çantama. İran'dan kendime aldığım yegane şey de bu oldu. Burada bir girdi yapayım. Tüm bu geziyi 2.5 kg.lık bir küçük sırt çantası demeye dilim varmıyor çantacıkla yaptım. 
   Hafız'ın kabrini ziyaret ettim. İrem Bahçesine gittim. Vakit kalırsa gidilebilir ancak olmazsa olmaz değil. 

TAHRAN
İran'ın Ankara'sı diyebiliriz. Çok eski bir tarihi yok. Acaip bir trafik sorunu var. Ben ki Ankara'daki sürücülere rağmen araç kullanabiliyorum. Burası bir değişik. Neyin nereden çıkacağı hiç belli olmuyor. Kurallar yok, ancak büyük kavşaklarda trafik ışıklarına uyulabiliyor. Ve her daim bir sıkışıklık var. O yüzden genellikle yaygın ve hızlı olan metroyu kullandım. Metroda kadınlar için ayrı vagon var ama isteyen kadınlar karışık vagonları da kullanabiliyorlar. Her metro girişinde 5 tümene bilet satan gişeler var ve metro açık olduğu sürece açıklar.

 Aşağıdaki fotoğrafta görüleceği üzere (Heritage'ın da öyleydi) çoğu eski kapıda iki farklı çalma aparatı var. Kadınlar için, erkekler için. Böylece evden, gelen kişinin en azından cinsiyetini anlayabiliyorlar.

   Kaldığım hostele (Heritage bu arada, öneririm) yakın Gülistan Sarayına gittim (Davar Cd. üzerinde (şaka gibi)). Heryeri görmek isterseniz 15.500 tümen ediyor. Ana bina ve bir kaç küçük salonu gezdim. Gani gani yetti. Şöyle söyleyeyim Şah Çerağ'ın yanından bile geçmez. Gitmeseniz de olur. 



ZORHANE
İkinci gün İsfahan'dan tanıdığım Fatemeh bir mesaj gönderip, hep görmek istediğim bir fonksiyonel zurkhaneh salonunun yerini ve bir irtibat kişisinin bilgisini (09125944336 Morshed Khajevandi) gönderdi. O akşam 6buçukta bir seans yapılacağını da doğrulayınca atladım snapp!e (şehirdışında bir yer çünkü) gittim. Sanayinin ortasında bir salon. Zaman yaklaştıkça birtakım adamlar (çoğu da iri yarı) gelmeye başladılar. Sert görünümlerinin aksine çok dostane ve güleryüzlü bir yaklaşımla hepsiyle kucaklaştık. Seansı yönetecek arkadaş geldi bir yüksekçe kürsüye kuruldu, devasa dümbeleğini aldı ve ritmik bir müzikle beyitler söylemeye başladı (dediklerine göre önemli bir kısmı Mevlana'danmış). Ortadaki çukurdakiler müzikle gayet uyumlu bir şekilde 45 dakika kadar ciddi terlediler. Bu arada gülbank çekerken fakirin ismini de zikrederek alkış verdiler. Yeniyetmeliğimden beri bu kadar mahçup olduğumu hatırlamıyorum. Bitince etrafımı sarıp "bana konak ol, gel yemek yiyelim, paran var mı yoksa verelim" teklifleri yaptılar samimi bir şekilde. Böyle bir yakınlık görmedim. Neticede gece uçuşumun olduğunu söyleyince beni taa hostelimin önüne kadar araçlarıyla bıraktılar. Çok etkilendim. Dediklerine göre şehir içinde de varmış zorhaneler. Ancak ben kendi tecrübemden ziyadesiyle memnun kaldım. Gidince araştırıp izlemenizi öneririm. Bir nevi kadim aerobik&pilates (sadece erkekler için olması dışında pek bir fark yok (her yeri çalıştırıyor, müzik var, üstüne şiir var. Daha ne olsun!)).


   Tahran'daki son gecemde İran İsrail'e 200 kadar füze sallayınca hava sahası kapandı ve fakir üçüncü uçuşu da iptal olunca karayoluyla gelmeye karar verdi. Hemen resepsiyon bir Tebriz otobüsü bileti ayarladı. Azadi meydanının yanında (bu arada görmeseniz de olur, çirkin bir heykelin etrafındaki bomboş bir meydan) otogarda Tebrize revan oldum. Anlatması yaşamasından zor, otobüs, taksi, dolmuş, otostop ve daha başka birçok tekerlekli vesaitle Kapıköy sınır kapısına vasıl oldum. Buradan Van'a dolmuşlar var. Birine atlayıp rahat bir gümrük kontrolünden sonra (nasıl rahat olmasın, tüm bagajım üç kiloyu bulmuyor!) Van'da şöyle bir toprağı öptüm. Bitik olduğumdan uçuşa kadar ancak Van Kalesini ve Van Müzesini gezdim. Müze güzel, iyi düzenlenmiş ve beklenen frekans: bomboş. Kalenin tepesine çıkmaya gerek yok, uzaktan daha güzel görünüyor. Müzekart her iki yerde de geçiyor. Bu arada e-devletten müzekart çıkarmanızı öneririm. 60 TL.ye yurdumun tüm müzelerine giriyorsunuz. 
   Dönüşüm maceralı ve birazcık da sıkıntılı olduğu halde tüm İran gezimden geriye sadece hoş duygular kaldı. Artık gittiğim yeni destinasyonlara sadece müze, doğa görmeye değil, kültürü ve günlük yaşantıyı tecrübe etmek için gidiyorum. İran'ın insanlarını sadece gülümseyerek hatırlayacağım. Hostellerde kalmak da insanın bakış açısını genişletiyor. Bir midibüs insan tanıdım. Şiraz'da Reza, Ahmed; İsfahan'da Güneş, Fatemeh, Ming, Muhammed, Fariza, Yeni Zelanda'lı bir çift (Lizbon'dan buraya bisikletle gelmişler), Çinliler (artık her yerdeler!), Danimarkalılar; Ali, kardeşi Mehdi, Samsun'dan Derviş, İran'da Almanyalı ses mühendisi İman, İran Ermenisi Vahe (ki onunla yaşadığımız sohbet ayrı bir yazı konusu olur) ve daha kimler kimler. Velhasıl; yaşadığımız kozaları biraz kırıp arada böyle sergüzeşt seyahatler yapmak feraseti arttırır. Fırsat bulduğunda kaçınız efendim!