18 Ağustos 2024 Pazar

"Cache" İçselleştirdiğimiz İkiyüzlülüğümüz.

 Mevsim yaz, izinler bitti, Ankara'yı bekliyorum. Boş pazar öğleden sonrası ne yapılır Kavaklıdere Kült'e gidilir Haneke'nin "Cache"ı izlenir. Fakir de öyle yaptı. 15 yıl önce falan izlemiş bir çarpılmıştım (internetten emip monitörde izlemiştim (ne ayıp!)). Yazmamışım bir yerlere, unutmuşum da. İyi oldu tekrarlamam.
   Jorj ve En (Denyıl Otöl ve Cülyet Binoş, pek severim) tipik avrupa burjuvaları. Derken adreslerine, evlerinin çekildiği video kasetleri postalanmaya başlar. Bir suç unsuru yoktur ama olaylar gelişir.
   Bir ülkenin kendi tarihiyle yüzleşmesi kolay şey değildir. Hele ki olaylar öyle çok uzun zaman önce olmadıysa (linki buraya bırakıyorum meraklısı bakar). Haneke olayı jorjun bakış açısından aktarıyor ama yine yapıyor yapacağını. İnce görüşleri izleyiciden bekliyor (oğlanın şımarıklığından dolayı iki masum geceyi gözaltında geçiriyor mesela (ne gam!)). 15 yıl önceki ben daha toymuşum birçok yeri görememişim (iyi filmler her izlendiğinde yeni şeyler öğretebiliyor). 
   Yalnız aşağıdaki sahnenin 10 saniye sonrası şöyle bir irkilerek nefesimin kesilmesine yol açtı. Sonraki 5 dakikada jorjun ağzına kürekle vurasım geldi. Hele final sahnesinde uykuya yatışı iyiden çileden çıkardı fakiri. Üstelik kendi perspektifinden vicdanı rahat (ya benim ya onların vicdanı yanlış). Bu eski dünyanın mavi kanlılarını nasıl yapmalı bilmem? Kızgın çıktım filmden. Haneke filmlerinden zaten gülümseyerek çıkılmaz. Ama izlenir mi izlenir. Hem de 10 yılda bir de izlenir.

Hamiş: Afişteki leke çok zor unutulur. Zavallı Majid.

"Her Umut Ortak Arar" Yalnız Değilmişim.

   Nilay Örnek'i podkestinden biliyorum (Nasıl Olunur?). Dersine iyi çalışıyor, kimi zaman konuğundan rol çalıyor, biraz fazla kaçırıyor konuşmayı ama dinlemesi gayet keyifli (özellikle uzun yolda araç kullanırken iyi gidiyor, ya da yemek yaparken). Son kitabını aldım.
   Altını üstünü çizdiğim yerler olduğu gibi hiç adetim olmadığı halde kimi sayfaların kulaklarını büktüm. Bu şu demek: ikinci okumada önce kıvrık yerler okunup öyle başlanılacak. 40 başlık, 320 sayfa, sonda kuşe kağıda basılı güzel bir fotoğraf albümü var. 
   Bitirince (hemencecik de bitiyor) dedim: "varmış benim gibi birileri hala". Şöyle örnekleyeyim efendim: geçtiğimiz yıllarda sirkeci garının yanından babıali yokuşunun başındaki köşede bir tatlıcı görmüştüm. Çok havalı bir dekorasyon, bıyıklı bir şahsiyetin çinili bir logosu "bilmem ne efendi since 18.." . Girdim içeri, sorumlu biriyle konuşmak istedim. Gençten bir yeni osmanlı zuhur etti. Önceki dükkanınız neredeydi dedim. Burada diye cevaplayınca "-bak kardeşim benim çocukluğum burada geçti burası 40 yıl önce kırtasiyeciydi, bana 1800 küsurlu yıllardan beri hangi dükkanda olduğunuzu söyleyin. İstanbul'daysa bilirim" deyince gıkmıkhık cevabını aldım ve bir lahavleyle attım kendimi dışarı (yaş aldıkça huysuz ihtiyarlara dönüşüyorum galiba). Göz göre göre yalan söyleyip müşteriyi kandırıyorlar (her iki taraf da mutlu, sana ne oluyor arakolpa?).
   Başka bir örnek: Babamın terzi atölyesinin olduğu İstiklal caddesindeki Olivo çıkmazının yüzlerce yıllık ismi olmuş Olivya çıkmazı. Zeytinden kadın ismine evrilmiş, kimsenin de gıkı çıkmamış. Böyle böyle hafızasızlaştırılıyoruz. Kasıtlı değil belki ama nobranlıktan olacak. Bunun gibi kafayı gereksiz yere taktığım daha birçok konu var kitapta. 
   Okuyunca içinizin hafifleyeceği, kuşların dallarda cıvıldayacağı bir metin değil. Lakin enseyi de karartmıyor. Bir ucundan tutuyor verdiği kurtuluş reçetelerinin. En azından digemkârlığı, nezaketi, kentliliğin ne olduğunu öyle fazla bir çabaya gerek kalmadan benimseyebiliriz. Bununla ancak kendimizi ve yakın çevremizi etkileyebiliriz. Daha fazlasını yapmak istiyorsak (ki istemeliyiz yoksa gitti gider!) biraz k.çımızı kaldırmak zorundayız. 
   Hülâsa öneririm efendim!

11 Ağustos 2024 Pazar

"Soğuk Kazı" Birhan Keskin'den İnciler.

   Son yıllardaki favori şairlerimden Birhan Keskin'den üç kitap birarada. Üç kitap birarada deyince aklınıza kalın bir şey gelmesin sadece 63 s. (şiir kolay gelmiyor!). Şiir değerlendirmesi her açıdan öznel bir şey olduğundan, fakirin ruhuna dokunan bir iki alıntı yapacağım. Sadece son bölüm "Soğuk Kazı"yı birkaç kez okumama karşın çözemedim. Meraklısı kaçırmayacaktır zaten.

"Dünyaya tortullar tabakalar yarlar gerektir.
 İçerde çok yanmışa dışarda karlar gerektir." (S.11)
Gerektir'i kullanan birini görmek de pek hoşuma gitti.

"Mıh I
Kalbimden ayağınaydı yolum,
Gördüm, hep seni gördüm.
Kara gecede, kara uykuda yürüdüm.
Bomboştu her şey, elimde bir dünya tarağı
Gök ağlıyordu, ben zülfünü ördüm.

Kubbem yok ki benim, bir tepsinin kenarında uykum
Dönersem, aşağ'sı çok yüksek
Düşeceğim nasılsa gördüm.
Dünya beni sarmazdı sarmalamazdı döndüm.
Gök ağlıyordu, ben zülfünü ördüm." (S.34)

"Mıh II
Kalbimin günbatısı, bu buz kesiği
bendeki lal, bu bendeki mıh.
söktüm senindir, sana bağışladım
ağaran saçımı, senindir, al." (S.35)

"Öngörülemeyen Bir Dünyada Yaşamak" Aspirin!

   Yazarımız Frederiklenoar madagaskar doğumlu, 20'li yaşlarda hindistanda sosyal yardım projelerine katılmış (bunlar kitaptan okuduklarım). Vikipedide sosyolog filozof ve yazar titrleri var. İş Bankasının 21.yy kitaplığını okumaya hallenince açtık sayfalarını. 
   A o da nesi! Yarım günde bitti. Uzunluğu değil çabuk bitirmemin nedeni(57 sayfa) . Çok daha kısa metinlerin üzerinde çok daha uzun okumalar yaptığım oldu. Nedir: yazarımız yaşadığımız covid belasından hemen sonra, o musibetin etkilerinden insanların çıkış yolu bulması için yazmış bu hap gibi metni. Kısacık risaleyi ona bölmüş ve dara düşen insanevladı için kendinden önce yazılan birçok metinden alıntılar yaparak şıpınişi bitirmiş kitabını (ha eğer şu konuyu merak ediyorsanız bu kitabıma bakın diye ifadeler kullanarak). Spinoza da var Montaigne de Epikuros da (daha da var yazmaya erindim). Altını çizdiğim yerleri daha önce de başka kitaplarda çizdiğimi anlayınca çizmekten vazgeçtim (çizmek diyorum ama fosforluyorum yanlış anlaşılmasın).
   Bence iyi niyetli ama biraz ticari bir eser. Niye bu serinin içine alındığını ise hala çözemedim. Siz bilirsiniz yani. 

10 Ağustos 2024 Cumartesi

"Riya Tabirleri Kitabı" Ali Lidar'dan Burucu Öyküler.


   Bu adamın kitaplarında ruhumu buran bir şey var. Yaşantısını anlattığı kitapları okudum, şiirlerinin büyükçe bir bölümünü de. Hepsinde; fakirin içindeki çabuk acıyan, çok işlemeyen yerlere batan, okurken aniden durduran, öykü/şiir bitince kitabı kapattırıp düşünmeye daldıran satırlar, sayfalar var.
   Riya Tabirleri Kitabı, 14 öyküden 104 sayfadan mürekkep. İlk öykü "James Joyce, Ulysses ve Hassas Kalpler Cehennemi" böğrümü tam da orta yerinden zedeledi. Sonrakiler de fena değil. Goethe, "Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir." vecizesini fakir gibiler için mi söyledi? Yoksa başka şeyler mi demek istiyordu, ona irfanım yetmiyor. Yalnız şuna aydım ki: Bay Lidar ve fakirin "hassas kalpler" tanımı aynı. Sonraki öyküler de bir miktar kurmaca içermesine karşın yine yazarın hayatından kesitler taşıyor. Gariptir bazı öykülerde kendi hayatımdan kesitler de gördüm. Beni pek etkiledi. Bir günde bitti. Sonra yine okuyup yine düşüneceğim.
   Bir şeyler okuyayım da ruhum havalansın diyenlere gelmez. Yalnız öyküler güzel!

"Kötülük" Felsefi bir kavram olarak Kötülük.

   Kılavuz serisinden devam edelim. Bu kez önümüzde hepimizin gayet iyi bildiği bir kavram olan "kötülük" var. Herkesin kendine özgü bir kötülük tanımı vardır ve hemen herkes bununla yüzleşmiştir çoğu zaman. Fakirin kendine özgü tanımı "başkasına zarar getiren bir yanlışı iradi olarak gerçekleştirmek kötülüktür" diye özetlenebilir (di!). Kitaba başlayınca meselenin hiç de bu kadar basit olmadığını gördüm. 
   Pek çok düşünce insanı, filozof, sosyolog (velhasıl sosyal bilimciler) bu konu hakkında düşünmüş, taşınmış, tanımlamaya, konumlandırmaya çalışmış. Bir konsensus (ne işim olur konsensusla) genel uzlaşı yok. Ama yazarımız bu konuda söylenenleri, yazılanları adamakıllı derlemiş toparlamış topu yine okura atmış. Kitabı bitirdikten sonra zihnimdeki kötülük kavramının aslında gayet yeterli olduğunu anlamış oldum. Basit ama yeterli. O zaman niye bu kitabı okudum (çünkü başlamıştım). Üstelik sonlara doğru bu kadar iç bayıltıcı ve nahoş bir konuyu didiklemekten uykularım kaçar gibi oldu. Ne öneririm, ne de önermem. Siz bilirsiniz.

"Spinoza ve Spinozacılık" Felsefecilere Gelir.


   İş Bankası Yayınlarına sardım. Kılavuz serisinden başlamaya hallenince nicedir aklımda olan bu neşriyatı yatırdım rahleye. 

   Yazarımız Piyerfransuvamoro gayet didaktik bir şekilde122 sayfada başlıkta yer alan konuyu didik didik işlemiş. Nedir: tüm metin gayet akademik bir üslup ve yapıyla yazıldığından (okunması zor diyeyim de daha kolay anlaşılsın) sonunu getirmek hayli eziyetli oldu (lanet olsun başladığı kitabı yarıda bırakamama alışkanlığına!).

   Minicik puntolar ve sık satır aralarıyla yazılmış işbu neşriyat, ancak felsefe konusunda akademik çalışma yapanların ilgisini çeker diye düşünüyorum. Eğer hazretin fikirlerine ilgi duyuyorsanız açarsınız "Ethica"yı hazmetmeye çalışırsınız.

7 Ağustos 2024 Çarşamba

"The Seventh Continent" Yine Haneke, yine Dert!

   Bir sefer de bu adamın filmlerinden sonra rahat bir uyku çekeyim horoz keseceğim arkadaş! Eğlenceli Oyunlar olsun, Kaş olsun uyutmamıştı. Bu da kaideyi bozmadı.
   Yıllara bölünmüş filmimiz batı avrupalı ideal bir çiftin hayatına odaklanır. Yakışıklı bir erkek, güzel bir kadın, dünya tatlısı kızları. Başarılı kariyerler, standart üstü ekonomik seviyeler, zahiren sorunsuz giden bir hayat ve evlilik. Kazın ayağı öyle değil! Fazlasını yazamayacağım, izlemeye hallenenler olabilir. Bir daha izlemem ama hiç izlemeyenlere izlemelerini hararetle öneririm. Sıkı bir kapitalizm ve sosyoloji yergisi taşır. Sabi sübyanı uzak tutun ama.
Hamiş: O kadar para kuburu tıkamaz mı? kafam ona takıldı (takıldığına bak arakolpa! (bir psikanalizle oidipus kompleksine dalarsın bu soruyu söyleyince))

6 Ağustos 2024 Salı

"Mutallaka" HRG Sevenlere.

    O kadar kısacık ki, yazsam mı yazmasam mı bilemedim. Kaynana faktörüyle boşanan Akile, ile eski kocası Mail arasında yazılan dört mektup ve bir not. Bunların ışığında durumu temaşa ediyoruz. 
   Fakir e-kitap olarak okudu ama kitapçılarda ikili eser halinde basılmışı var (Mezarından Kalkan Şehit ile birlikte). Abarttım denemez, yarım saatte bitti. Zevkle okudum. Hülasa: HRG sevenlere ve çok zamanı olmayanlara jelibon yermişçesine okuyacakları bu metni öneririm. 

3 Ağustos 2024 Cumartesi

"Labirent" Amin Maalouf'tan Hap Gibi Dış Siyaset ve Güçler Dengesi Özeti.

 Fakir, trompetçi İbrahim'in amcasını roman yazarı olarak bilirdi. Övünmek gibi olmasın belli başlı tüm romanlarını da okumuştu. Bilmek, her zaman için iddialı bir yüklem. Meğer denemeciliği de varmış Bay Amin'in.
   Batı ile hasımları arasında yaşanan yeni çatışmaların ve meydan okumaların kökenlerini dört büyük ulusun tarihi üzerinden anlatıyor 281 sayfada. Meiji restorasyonundan çıkan Japonya, Ekim devriminden çıkan Rusya, günümüzün yükselen ekonomik gücü Çin ve son iki yüzyılda şu küçük mavi kürenin jandarmalığına soyunan ABD. 
   Her ülkeye bir bölüm ayrılmış ve hap gibi bilgilerle nasıl olup da bugüne geldiler güzelce özetliyor. Sonsözde "Yeniden İnşa Edilecek Bir Dünya" ile kapanışı yapıyor. Öngördüğü ABD ve Çin arasında muhakkak bir gerilim olacağı yönünde. Bunun yanı sıra; küresel ısınma, artık iyiden etkilerini hissettiğimiz çevresel yıkım, yapay zekanın hızlı gelişimi, gen teknolojisinde CRISPR ve internet bağımlılığının insanevladını iyiden izole etmesine de kısaca değiniyor. 
   Yazarımız Lübnan'lı olsa da Fransa'nın rahle-i tedrisinden geçmiş olduğundan perspektifinde yoğun bir batılı açısı var. Nalına da mıhına da vurmaya çalışmış ama mesela Stalin dönemini yerlere vurmasına karşın o süreçte yaşanan hızlı ekonomik toparlanmadan hiç dem vurmamış. Çin'in nasıl olup da 2025'de ABD'yi GSMH'da geçeceğinin arka planını vermemiş. Hakkını vermek gerek: uluslararası ilişkiler bölümlerinde giriş okuması olarak yapılabilecek bir özet çıkarmış. Lakin geldiğimiz durumu açıklamak için sadece dış siyaseti sorumlu tutmasına katılmıyorum. Bunun fakire göre tek nedeni var: kapitalizm. Daima büyümek üzerine çalışan bir sistem dünyanın sınırlı kaynaklarına uymuyor. Neyse, okunur mu okunur. Ama çok da içselleştirmemek gerek.