Selim Sina, yaşadığı dağdağa bitince hayatını yazar. Bizler de okuruz. Selim, Hindistan'ın bağımsızlığını ilan ettiği saatte doğar. Hindistan'ın yaşını taşır. O saatte doğan 1001 çocuğun herbirinin olduğu gibi doğaüstü yetenekleri vardır. Yaşı ilerledikçe hayat onu çeşitli mecralara sürükleyecektir. Bunlara şahit olurken bir yandan genç Hindistan'ın tarihini (içeriden ama) öğreniriz, bir yandan Selim Sinai'nin yaşadıkları (ve hayal ettiklerine) şaşakalırız.
Büyülü gerçeklik diyeceğim, diyemiyorum. Çünkü kimi bölümlerin gerçeklikle rabıtası pek az! Daha ziyade "büyülü" faktörü öne çıkıyor. Romanımızın başları bu dengeyi yakalıyor yakalamasına ama sonlara doğru geldikçe fantastik (ve hatta bombastik (toplu kastrasyonlar falan)) bir atmosfer, okura kaldığı yerde miydi? yoksa neredeydi gibi sorular sorduruyor. Uzun zamanlarda okumak ve aceleye getirmemek daha iyi olur (bu nedenle ikinci bir okumayı hakketmektedir). Zira kimi bölümlerde ("Yılanlar ve Merdivenler" misal) anlatılan olayların arkasında anlaşılmayı bekleyen hikmetler vardır.
Tek derdim: fakir Metis baskısını okudu (496 Sayfa), bir de ne göreyim Can Yayınlarının baskısı daha kalın (704 Sayfa (Metis'ten 208 sayfa daha kalın)). Bu kadar fark font farkından olamaz diye düşünüyorum, acaba içerik de mi daha zengin! Bilemiyorum ama tek derdimiz bu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder