Sinemalarda gidemedim. Çok az kaldı gösterimde, çok az salonda... Malum ortamlara düşmesini ne zamandır bekliyordum. Nihayet izledim. 4 ödülü 17, adaylığı, güzel bir IMDB puanı var ancak belgesel izlemede ahkam kesecek bilgim yok. O yüzden gördüğüm kadar yazayım:
Belgesel eksenine kediyi almasına karşın, fakir kedinin etrafındaki kişilere ve yerlere odaklandı. Hayır ! kedi severim (rekorum on küsur kediydi bakımını üstlendiğim). Belgeselde anlatılanlar da haysiyetli kediler. Hepsi sokaktan hepsi ayrı bir hikaye. Çekimler kalburüstü (hem kamera açıları (hah ahkam kesiyorum bilinçsizce !), hem renkler, hem görüntü kalitesi).
Kediyi zaten müziksiz, hikayesiz, hiçbir şeysiz kaydet : izlenir (ben izlerim en azından). Ama 80 dakikada İstanbul ve yaşayanlar o kadar güzel kaydedilmiş ki. Kaymaklı ayva tatlısı olmuş. Hikayeyi anlatanlardan birinin; kediyi çizgi romana ve hatta animasyon filme taşımış Bülent Üstün olması pek şık. Kendi açımdan : Yattara Valli'yi hayatıma katan (kim bilir yattara valli'yi ?), her karikatüründe etrafa mebzul miktarda kedicik saçan Behiçabiyi (Behiç Pek) es geçmemelerini dilerdim. Olsun. O zaten ayrı bir film konusu (bence).
Anlatmakla olmaz, görmek lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder